24 Kasım 2011 Perşembe

Öğretmenler Günümüz Kutlu Olsun

Biz kutlayalım da, güzel ülkemde kaç mutlu öğretmen kaldı acaba?

"EFENDİLER:
Avrupa'nın bütün ilerlemesine,yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırılmıştır.Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupanın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi.Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatlarıyla,ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?..Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!..
Türk milleti, kendini ve memleketin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milletsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emellerini anlamayacak, onlara hoşgörü gösterecek bir topluluk değildir." Mustafa Kemal Atatürk

Bu da öğretmenlerimiz sayesinde olabilir ancak, değil mi?

22 Kasım 2011 Salı

Hayat

              Sonunda bloga uğrayabildim. İki çocuk ne zormuş Yarabbim. Neyse başlayayım anlatmaya. 17 Kasım itibariyle işe başladım. Günlük 3 saatlik süt iznimin ilk yarısı 10.30'dan itibaren ikinci yarısını da 15.30'dan itibaren kullanıyorum. Yani hem işyerinde ki işleri yetiştirmem lazım, hem de çocuklarla ve evle ilgilenmem. Kendimden bahsetmiyorum bile çünkü bayram için bile kuaföre gidemeyecek kadar yoğunum. Beni özellikle iki çocuklu anneler anlıyordur. Tek çocuğu olanlar " o kadar zor olamaz" diye düşünürken ikiden fazla çocuğu olanlar "sen bir de üçüncüyü yap da gör" diyeceklerdir. Kimsenin gözünü de korkutmayayım kesinlikle harika birşey iki çocuk sahibi olmak. Sadece zor. Bu durumda olan büyüğe oluyor. Küçüğün ihtiyaçlarını hemen karşılamak gerektiğinden büyük çocuğa sürekli beklemesi gerektiği söyleniyor ve bu küçük yaşında fedekarlık yapması bekleniyor.
              Sabahları ne kadar erken kalkarsak kalkalım bir türlü paniksiz evden çıkamıyoruz. Kızlardan birini bakıcısına bırak, diğerini okula bırak. Bazen eşi işe bırak ve ondan sonra işe gel. Tabii bütün bunları bellli bir süre içinde yapmak gerek. Evi temizlemekte bu koşturmaca da zor olduğu için, küçüğün altını temizledikten sonra ellerimi yıkayıp yatağı topluyorum. Eylül'ün pantolonunu giydirdekten sonra Eylül'ün odasını topluyorum.  Temizliği, toplamayı her elim boş kaldığında yapmaya çalışıyorum. Haliyle en çok ben yoruluyorum.
               Eylül kardeşini öpüp, "âblâm benim âblâm benim" diye sevince, sarılıp okşayınca, Ekin hanım bize sürekli uzun uzun hayat hikayesini anlattıkça, evde sürekli bağırış çağırış olunca yaşadığımı anlıyor ve bu halimize şükür ediyorum. Ayrıca iki çocuk olayı gözümü korkutmadı, belki üçüncüyü de yapabiliriz kısmetse.
               Kitap okumak, müzik dinlemek, iki dakika kendi başına kalmak, tuvalette dahi yalnız olmak şu günlerde bir hayal. Bence ikisininde okul, iş veya eş nedeniyle evden ayrıldıklarında bu hayal gerçek olacak. O zamana kadar bu yoğunluğun tadını çıkarmak gerek.
                Eylül'ün uykusu da bir hayal bu günlerde. Kız illa benimle yatacak yoksa yatmıyor. Yatması da zaten 10'u buluyor. Dün artık iyice zıvanadan çıktım çok çirkin bişey yapıp tehdit ettim. "Baki artık bu kızı Suna öğretmenine söyleyeceğim, bu saat oldu hâlâ uyumadı diye". İnsan bazen napacağını bilmiyor. Uykusuzluktan hiperaktifliği başlıyor, dengesizleşiyor ama yine de inat ediyor. 

(bu günlerde yazım hep böyle olacak, daldan dala daldan dala.)