22 Aralık 2011 Perşembe

Uyku Ritüelimiz

Eylül: Diş fırçalama, su içme, kitap okuma, zeytinyağıyla masaj, yatakta azıcık sohbet.
Ekin: "Banyo, banyo" diyerek banyoya hazırlık, banyo, zeytinyağıyla masaj, beslenme, yatak.
        Eğer yatırdıktan sonra ağlarsa alıyorum kucağıma. Ağlamazsa oyalanması için bırakıyorum ve kısa bir süre sonra yanına gittiğimde uyuduğunu görüyorum. Banyosunu her akşam 19.15-19.30 arası yaptırmama rağmen uyuması 22.30'u bulabiliyor. Ablasına çekti hazaar. :)Bazen ablasına kitap okurken ikisini de kucağıma alıyorum. Bi birini kokluyorum bi öbürünü.

21 Aralık 2011 Çarşamba

İki Farklı Kaza

Annesiyle birlikte karşıya geçmeye çalışan bir çocuk arabayı görüp panikleyince, arabanın kendisine çarpmasına sebep oluyor. ARaba duruyor, içindekiler dışarı çıkıp kontrol ediyorlar, çevreden bir sürü kişi gelip anne ve çocukla ilgileniyor.

http://webtv.hurriyet.com.tr/2/25986/0/1/o-cocuk-bu-olayi-hic-unutmayacak.aspx

Böyle haberleri izlediğim zaman da aklıma Çin'de kazada hayatı kaybeden iki yaşındaki kız çocuğu geliyor ve çok üzülüyorum. Keşke bütün insanlar çocuklar, hayvanlar, kadınlar, erkekler yani bütün canlılar için duyarlı, hoşgörülü, iyi niyetli olsa.


http://www.cnnturk.com/2011/dunya/10/17/dunya.cinde.yasanan.bu.kazayi.tartisiyor/633483.0/index.html

Sosyalleşme

            Bazı arkadaşlarla gün yapıyoruz yıllardır. İlk yıl kendisinden bir yaş büyük Tuğra'yla aralarında hiç bir yakınlık yokken ikinci yıl yani geçen sene çok samimi oldular. Hatta Bu..r..ger K..İn..g'de parkta, bizim evde, onların evinde sürekli bir araya geldiler. Geçen Pazar günü ise böyle olmadı. Tuğra'yla pek oynamadıkları gibi Umut'ta (onlardan 4-5 yaş büyük) aralarına girince "onlar iki erkek, ben tek kızım,yanımda bir kız daha olması gerekiyor" diye cümle kurdu. Dün de okul müdürü Suna ablayla görüştüğümde kendi aralarında kız erkek olarak kutuplaştıklarını, renkleri bile artık kız rengi erkek rengi diye ayırdıklarını ve ona göre giyip giymediklerini söyledi. En zor yaşlardan birisinin 5 yaş olduğunu, egodan süper egoya geçişte hem ilk 4 yılın alışkanlığından kurtulamadıklarını hem de yeni sosyalleşme davranışları sergilediklerini söyledi. Benim de içim biraz rahatladı. Arada bir Suna ablayla konuşup, deşarj olup yola öyle devam etmeliyim. Sürekli ağlama, bağırma ve dağtıma  modunda olduğunu söylediğimde de Ekin'in öyle yapıp ilgi gördüğünü, o yüzden de ilgi çekmek için onu örnek aldığını söyledi. Öpmenin bile Eylül'e uzak bir davranış olduğu halde son zamanlarda öğretmenlerine ve kendisine sarıldığını, yemeğe giderken uzak durmaktan hoşlanan Eylül'ün öğretmenin elini tuttuğunu, kitap okurken öğretmenin dizlerine yattığını yada illa öğretmenin yanına gittiğini söyled. Bugünlerde Ekin hanım sürekli ağladığı için yapışık ikiz gibi dolaşıyoruz, Eylül'de sevgi açığını bizden başkalarıyla gideriyor demekki.

Korku

           Ekin'in altını değiştirip yatağın ortasına doğru koydum ve ellerimi yıkamaya gittim. Giderken Eylül'de yanımdan geçip Ekin'in bulunduğu odaya gitti. Tam ellerimi kurularken "Anne koş, Ekin yere çok yaklaştı" diye bağırmaya başladı. Odaya fırladım ki Eylül, Ekin'i sıkıca kucaklamış ama taşıyamıyor. Kendiyle yatak arasına iyice sıkıştırmış bana bakıyor. Ekin'de bana yalvaran gözlerle bakıyor. Ekin'i alıp yatağa koydum. "Hani Eylül bensiz Ekin'i almayacaktın" dedim. Sonra da aklıma geldi kardeşini yere düşürmemek için verdiği mücadele ile ablalık sorumluluğunu yerine getirdiği. Sarıldım öptüm. "AFerin benim kızıma, kardeşi düşmesin diye nasılda sıkı sıkı tutmuş" diye sevdim. Aferin benim kızıma, can kızıma.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Biliyor musunuz?

- Cuma günü küçük kızımı uyuttuktan sonra büyük kızımla, odasının duvarını silmeye başladığımı,
- Duvardaki yapışkan izlerini tinerle temizlemek isterken duvarı rezil ettiğimi,
-20 dakika sonra küçük kızımın uyanıp ağlamaya başladığını,
-Onunla uğraşırken durulama suyunu yere döktüğümü,
-Kahverengi basamaklar, pembe kule ve kırmızı mavi çubukların sırılsıklam olduğunu,
-Yerin tahtalarının hafiften kabardığını,
-Kızım sakın babana söyleme (hayır söylese nolacaksa) dediğim halde, koşa koşa beni ispiyonlamaya gittiğini,
-Cumartesi günü Eylül arkadaşı ve ben kahkaha atarken küçük kızımın çığlık üstüne çığlık attığını,
-Pazar günü Eylül, Ekin ben top oynarken küçük kızımın kahkahalar ve çığlıklar attığını,
-Artık Ekin'in yatarken çığlık çalışmaları yaptığını,
-Eylül'ün telefon defterini sık sık kullandığını, canı istediği zaman birilerine telefon ettiğini, 
-Telefon defterinde kendi fotoğrafının olduğu sayfayı açıp teyzemi arıyorum dediğinde "o teyzenin değil ki, senin fotoğrafın" dediğimi ve elini ağzına götürüp "Aaaaa ben bunu teyzem sandım" dediğini,
-Öğlen uykusunu kaldırdığını, okulda da uyumadığını, arada bir kendisi yatsa da bensiz gece uyumadığını,
-Her akşam Ekin'i yıkayıp zeytinyağıyla masaj yaptığımı, Eylül'e de her akşam kitap okuyup masaj yaptığımı,
-Eylül'ün günde 10 bin kere atlet dona varıncaya kadar kıyafet değiştirdiğini, her şeyi ortaya attığını, her gün makyaj yaptığını, artık parfüm bile sıktığını,
-Canı sıkılınca ağzına emzik alıp "ben bebekmişim" diye bebek taklidi yaparak beni gıcık ettiğini,
-Eylül'ün "anne sen Ekin'i benden daha çok seviyorsun" dediğini ve benim "hayır kızım, senden daha çok sevmiyorum, sadece daha çok ilgileniyorum. Çünkü kendi başına kaşınamıyor bile" dediğimi,
-Bloga yazmak için bir sürü şey tasarladığımı ama bilgisayarı açıncaya kadar her şeyin kafamdan silindiğini,
-İki çocuklu hayatı çok sevdiğimi ama henüz bir düzen oluşturamadığımı, hayır zaten oluşturup oluşturamayacağımı da bilmediğimi,

                                                        Biliyor musunuz?

7 Aralık 2011 Çarşamba

"PENGUEN" Çalışması ve Penguen Lapbook

    Takip edenler bilirler çok zamanda az ve özensiz iş yaparım maalesef. Yine böyle bir çalışma yaptık kızımla. Lapbook için "penguen" yazısı hazırlarken aklıma Eylül'e "penguen" yazdırmak geldi. Elimizde ki ince, tahta harfleri kullandık. Önce bildiği gibi yazmasını istedim. Sonra ben kağıda yazdım (nasıl bir yazıysa o da) oradan bakıp yazmasını istedim. En son da hataları düzelttik.





Sonra bu tahta harfleri kullanarak lapbooku tamamlamaya karar verdim. 1 numara (4'e kadar numaralı yanılmıyorsam) zımpara kağıdıyla "penguen" kestim. Benim kestiğimi görünce Eylül'de kesmek istedi. Harflerden kağıda yazdıklarımı kesti O'da. O'nun kestikleri de boşa gitmesin, kendi lapbookunda O'nun da payı olsun diye lapbook başına kağıtları yapıştırdık. Benim kestiğim zımpara harfleri de küçük zarfın içine koyduk. Yine lapbookun başındaki "p"ler zımpara kağıdından. Penguen resmini de kendisi boyamak istedi. İlk sayfada ki küçük zarfın üstüne tavşan çizdi. Başka bir zarf kullanmak istedim kabul etmedi.







              Nasıl hazırladığıma, nerelerden faydalandığıma sıra gelince. Hayvanların özellikleri için nette arama yaptım. Değişik bloglardan ve vikipedi'den okuduklarımdan çıktı aldım. Diğerleride tamamiyle archisugar'dan (ç)alıntı. Eğer burayı incelerseniz http://montessoriegitimi.blogspot.com/2009/02/penguen-lapbook.html ne demek istediğimi anlarsınız. Esra'nın yaptığı gibi olmadı ama, taklit aslının aynısı olur mu hiç?

(Kuzum araya bir de resim ekledi. (çalışmanın arasına) Anne ve yavru ördek güneşli, mavi gökyüzünün altında, denizde yüzüyor. hemen hemen her resimde sarı güneş, mavi gökyüzü, çim ve çiçek oluyor. Bir de gülen insanlar.)

6 Aralık 2011 Salı

Türk Dil Kurumu

         Bugün yazasım var gerçekten. Aklıma ne gelirse yazmak istiyorum. Bir de işlerimi yazıp bitirsem. İnternette en çok ziyaret ettiğim sitelerden birisi Türk Dil Kurumu'nun sitesi. Özellikle de Büyük Türkçe Sözlük. http://tdkterim.gov.tr/bts/ Elimde kitap sözlük de var. Bazı akşamlar oturup sözlük karıştırıyorum. Keşke bu alışkanlığı çok genç yaşta kazansaymışım. Çok keyif alıyorum, zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamıyorum. Gerçi kitap okurken hep böyle hissediyor insan, değil mi?

Ulu Orta Emzirme

               Eylül'ü 21 ay emzirdim, şimdi de Ekin'i sütüm bitene kadar emzireceğim inşallah. Emzirme konusunda benim en büyük şansım hem sütümün olması hem de eşimin ulu orta emzirmeme hiç sesini çıkarmaması oldu. Burada emzirsem mi ki diye tereddüt yaşadığım her yerde "tabii ki emzireceksin,çocuk aç mı kalsın" der. Bir de emziren bir kadına hiçbir erkeğin yan gözle bakmayacağını, Anadolu kadınının ulu orta çok rahat emzirdiğini söyleyerek beni destekler. Keşke devletimiz de destekleseydi emziren kadınları.
               Bu konuda yazılmış en güzel yazılardan birisini bu sabah okudum ve paylaşmak istedim. Bir baba tarafından yazılması ayrıca hoşluk katıyor yazıya. 
http://ozanoyunbozan.blogspot.com/2011/12/bebekler-kime-emanet-anne-sutu-mama.html

Utangaçlık

             Eylül kızım bu günlerde utanma duygusunu fazlasıyla yaşıyor. Bu sabah saçlarını ördüm aynanın önünde. Dönüp aynaya bakarken "ay Eylül ne kadar güzel oldun" dedim. Önce şımarıkça "ya utandım" deyip sağa sola döndü. Sonra da bağırmaya başladı ve küstü. "niye öyle söyledin, utandım ben."
             Aynanın karşısında pantolonunu giyerken şarkı mırıldanıp, dans etmeye başladı. Anne bana bak deyip dansını gülerek bana gösterdi. "Okulda da böyle yapsam arkadaşlarım çok utanır, değil mi anne?" dedi. Gülerek "hayır canım, onlar utanmaz. Senin de utanmana gerek yok" dedim. Ama bu utanma muhabbeti biraz daha sürecek.

24 Kasım 2011 Perşembe

Öğretmenler Günümüz Kutlu Olsun

Biz kutlayalım da, güzel ülkemde kaç mutlu öğretmen kaldı acaba?

"EFENDİLER:
Avrupa'nın bütün ilerlemesine,yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırılmıştır.Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupanın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi.Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatlarıyla,ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?..Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!..
Türk milleti, kendini ve memleketin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milletsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emellerini anlamayacak, onlara hoşgörü gösterecek bir topluluk değildir." Mustafa Kemal Atatürk

Bu da öğretmenlerimiz sayesinde olabilir ancak, değil mi?

22 Kasım 2011 Salı

Hayat

              Sonunda bloga uğrayabildim. İki çocuk ne zormuş Yarabbim. Neyse başlayayım anlatmaya. 17 Kasım itibariyle işe başladım. Günlük 3 saatlik süt iznimin ilk yarısı 10.30'dan itibaren ikinci yarısını da 15.30'dan itibaren kullanıyorum. Yani hem işyerinde ki işleri yetiştirmem lazım, hem de çocuklarla ve evle ilgilenmem. Kendimden bahsetmiyorum bile çünkü bayram için bile kuaföre gidemeyecek kadar yoğunum. Beni özellikle iki çocuklu anneler anlıyordur. Tek çocuğu olanlar " o kadar zor olamaz" diye düşünürken ikiden fazla çocuğu olanlar "sen bir de üçüncüyü yap da gör" diyeceklerdir. Kimsenin gözünü de korkutmayayım kesinlikle harika birşey iki çocuk sahibi olmak. Sadece zor. Bu durumda olan büyüğe oluyor. Küçüğün ihtiyaçlarını hemen karşılamak gerektiğinden büyük çocuğa sürekli beklemesi gerektiği söyleniyor ve bu küçük yaşında fedekarlık yapması bekleniyor.
              Sabahları ne kadar erken kalkarsak kalkalım bir türlü paniksiz evden çıkamıyoruz. Kızlardan birini bakıcısına bırak, diğerini okula bırak. Bazen eşi işe bırak ve ondan sonra işe gel. Tabii bütün bunları bellli bir süre içinde yapmak gerek. Evi temizlemekte bu koşturmaca da zor olduğu için, küçüğün altını temizledikten sonra ellerimi yıkayıp yatağı topluyorum. Eylül'ün pantolonunu giydirdekten sonra Eylül'ün odasını topluyorum.  Temizliği, toplamayı her elim boş kaldığında yapmaya çalışıyorum. Haliyle en çok ben yoruluyorum.
               Eylül kardeşini öpüp, "âblâm benim âblâm benim" diye sevince, sarılıp okşayınca, Ekin hanım bize sürekli uzun uzun hayat hikayesini anlattıkça, evde sürekli bağırış çağırış olunca yaşadığımı anlıyor ve bu halimize şükür ediyorum. Ayrıca iki çocuk olayı gözümü korkutmadı, belki üçüncüyü de yapabiliriz kısmetse.
               Kitap okumak, müzik dinlemek, iki dakika kendi başına kalmak, tuvalette dahi yalnız olmak şu günlerde bir hayal. Bence ikisininde okul, iş veya eş nedeniyle evden ayrıldıklarında bu hayal gerçek olacak. O zamana kadar bu yoğunluğun tadını çıkarmak gerek.
                Eylül'ün uykusu da bir hayal bu günlerde. Kız illa benimle yatacak yoksa yatmıyor. Yatması da zaten 10'u buluyor. Dün artık iyice zıvanadan çıktım çok çirkin bişey yapıp tehdit ettim. "Baki artık bu kızı Suna öğretmenine söyleyeceğim, bu saat oldu hâlâ uyumadı diye". İnsan bazen napacağını bilmiyor. Uykusuzluktan hiperaktifliği başlıyor, dengesizleşiyor ama yine de inat ediyor. 

(bu günlerde yazım hep böyle olacak, daldan dala daldan dala.)

24 Ekim 2011 Pazartesi

Van

                   Üzülerek izliyorum. Herkesin elinden geldiği kadar yardım etmesi gerekiyor.  Benim anlamadığımsa, neden bu felaketler olmadan önce önlem alınmadığı. Biz ülke olarak depreme yabancı değiliz ki. Neden hâlâ depremin şiddetinden değil de yapılan binaların zayıflığından insanlar hayatlarını kaybediyor. Neden biz başımıza gelenleri unutuyoruz, hatırlamıyoruz? Neden biz yaşadıklarımızdan ders çıkarmıyoruz. Feysde bir yazı vardı "Zorunlu "dün" dersi verilsin, artık yaşadıklarımızdan ders alalım" diye. Ne kadar doğru değil mi? Başımıza gelen felaketleri 1-2 ayda unutup gidiyoruz. Kendi başımıza gelmedikçe film izler gibi izliyoruz, kendi başımıza gelince de haksızlığa uğradığımızı düşünüyoruz. 

                   Bu kötü ve zor günlerde yapacağımız tek şey birlik olmaktır. Bu günler birlik olma günüdür. Halkımız arasında ayrımcılık yapamayız. Doğu Batı diye, Kürt Türk diye ayıramayız kendimizi. (1941 yılında ülkemizi 7 coğrafi bölgeye ayırmalarının sebebini bugün çok daha net görebiliyoruz aslında, değil mi?) Ben yıllarca Arapgir'de oturdum. Evimizde ki üç biblodan ikisi ablamla bana, diğeri de kürt kardeşimiz Yalçın'a aitti. Biz kardeştik. Bölünmeyelim. Depremi yaşamış, sonuçlarını çok acı bir şekilde yaşayan Vanlı kardeşlerimiz, hemşehrilerimiz için "Kürtler ama, Doğulular ama" ifadeleri kullanmayalım. Bölünmeyelim.

14 Ekim 2011 Cuma

İkinci Ay Aşıları

Bugün ikinci ay aşıları vardı Ekin'in. Biri koldan ikisi bacaktan yapıldı. Koldan verem aşısı yapıldı (BCG) Verem aşısı yapıldıktan sonra üç gün bebişler yıkanmıyor. O yüzden aşıya gitmeden önce banyosunu yaptırmak iyi olur. İkinci aşısı bacaktan yapılan 5'li karma aşısı (Difteri-Tetanoz- asellüler Boğmaca-Inaktive Çocuk felci-HIB) Bu aşı çok can yakıyor ve eğer aşı olmadan önce c.a.l.p.o.l içirmediyseniz sonrasında ve özellikle açık tenlileri daha çok etkiliyormuş, Ekin gibi sıkıntı çekmesi ihtimali oluyor. Sıkıntı ihtimali aslında çok nadir oluyormuş ama bize denk geldi size de gelebilir. Üçüncü aşı da diğer bacaktan yapılıyor Konjuge Pnömokok Aşısı. Üçüncü ayda bir aşı yok, sadece kontrole gidiyor bebişler. Diğer aşımız Aralık'ta. Yani dördüncü ayda.

Eylül Hasta

Benim küçük kızım Eylül (daha küçüğüne mini minnacık kızım diyorum) bir haftadır hasta ve okula gitmiyor. Galiba kardeşinin olması psikolojisini bozdu, bünyesini zayıf düşürdü, soğuk da tuzu biberi oldu. Suna abla (Okul müdürü) bugün arayıp geçmiş olsun dileklerini söyledi ve Eylül ilk yıl bile böyle kötü hasta olmamıştı dedi. Burun akıntısı ve tıkanıklığı, ses kısıklığı, öksürük, halsizlik, iştahsızlık,hapşırma. Kardeşi de aldı nasibini tabii, onun da burnu tıkalı. Emerken zorlanıyor garibim.

Bugün ikinci kızımın aşı günüydü. Aşıdan bir saat sonra çok canı yandı, çok ağladı. Şimdi daha iyi çok şükür.

Eylül'de umarım haftaya iyleşmiş olur artık. Gözleri yorgun yorgun (baygın baygın) bakıyor. Canı hiçbir şey yapmak istemiyor. Ne zaman kilosu iyi oldu desek hemen hasta olup kilo veriyor.

18 Eylül 2011 Pazar

18 Eylül

                    2007'den beri bu günün anlamı çok büyük. Bugün benim canım kızımın, biricik yavrumun, güzel ablamın, dünya güzelimin doğum günü. İyi ki varsın Eylülcüm. Seni çok seviyorum. Benim olgun, akıllı, merhametli, temiz kalpli kızım. Hep birlikte nice doğum günleri kutlayalım sevgilim.


(21.12.2011 güncelleme. Kızımın doğum günü için anneannesi, dedesi ve teyzesi Ankara'dan geldiler hediyeleriyle. Baki'yle ben de Meliha teyzesi, dedesi, teyzsesi versin diye bir sürü hediye daha aldık. Cumartesi günü(17 Eylül) Ben, babası, kardeşi, dedesi, anneannesi, teyzesi, salça yaparken çağırdığımız Meliha teyzesi ve Şaziye ablasıyla doğum gününü kutladık. Her yıl saat: 09.35'de fotoğrafını çekerdim, ama bu 18 Eylül'de saat 14 gibi aklıma geldi, öyle çektim fotoğrafını ve asıl doğum gününde doğum gününü kutlamadık. 19 Eylül'de Nidos'un yönetim kurulu üyesi arkadaşlarımız ve büyüklerimiz geldi. Eylül'ün öğretmeni Suna abla da vardı. Hem Ekin'i hayırladılar Eylül'e çaktırmadan hem de Eylül'ün doğum gününü kutladık, pasta kestik. 20 Eylül Salı günü de okulda kutladık doğum gününü. )

Son Günler

                  O kadar yoğun geçiyor ki, ne zaman öğlen oldu Eylül geldi ne zaman yatma saati geldi hiç farkına varamıyorum. Şunu belirtmeliyim ki ama halimden çok memnunum. Nur topu gibi bir kızımız daha oldu. 2,23 kg doğdu yani küçücük bir şeydi. Şimdi azar azar, yavaş yavaş büyüyor gibi. Ablası da pek seviyor. :) Mıncır mıncır yapıyor çocuğun suratını. Gelelim neler olduğuna, neler yaşadığımıza.

                  Hastane çantamı hazırlayıp bitirdiğim gün doğum sancılarım başladı. 9 Ağustos'ta 22.30da başlayan sancılarım 11 Ağustos'ta gece 22.00de sezeryanla sonuçlandı. Maalesef ssvd yapamadım. (Bu arada Nurturia'da ve yahoo'da ssvd grubu var.) Çok şükür hepimiz sağlıklıyız, gerisi çok önemli değil. (ssvd yapamadığım için kahroluyorum ama neyse.)

                   Doğum çantamda ki birçok şeyi kullandım. Doğum yapacağınız hastane belliyse, listenizi oradaki ebelere gösterin. Ben gösterdiğimde çantamdan neleri çıkarmam gerektiğini söylemişlerdi. Boşu boşuna yer kaplamadılar böylelikle. Diş fırçası, makyaj malzemesi falan kullanmadım. Yorgun ve ameliyatlıydım, ihtiyaçlarım için bile zor kalkıyordum. Makyaj ya da diş fırçalamak hiç aklıma gelmedi.

             Eylül 3 hafta boyunca Arı kolejinin yaz okuluna gitti. İlk havuz günü havuza girmek istememesine rağmen 3. haftanın sonunda yüzmeyi öğrenmişti. Okuldan çok memnun kaldık. Tavsiye ederiz.

               Ankara'da doğum yapmam için annem babam ve ablam çok isteklilerdi. Bu konuda sonradan bir yazı yazmak istiyorum. Böyle bir ailem olduğu için ne kadar şükür etsem azdır.

            Koltukları değiştirdik sonunda. Artık gönül rahatlığıyla misafir ağırlayabiliriz.:)) Ve yeni araba da aldık. Ve eşimin çok güzel bir okula ataması oldu. (İlk atama değil yanlış anlaşılmasın.) Yıllardır bekliyordu.

             Bugün elimi çok kötü kestim. Canımı acıtıyor. Sağ elimi çok iyi kullanamıyorum.

Kızlardan biri uyuyor diğeri uyutmam için beni bekliyor. Sonra devam edicem.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Hastane Çantası

           Doğum çantasını dün hazırlayıp (artık zamanı gelmişti, 39. haftadayız)  kenara koydum, hanımefendi 22.30 itibariyle sancılara başladı. Çantadakileri mi merak etti sıpa? 

Benim için:
- Pijama, gecelik, sabahlık;
- Kirliler ve gelenler için poşet;
- Diş fırçası, macunu, saç fırçası, taç, makyaj çantası, makyaj temizleme mendili;
- Islak mendil;
- Çorap, terlik;
- Kağıt havlu, tuvalet kağıdı;
- Emzirme atleti, iç çamaşırı;
- Göğüs pedi;
- Eve dönüş için rahat bir kıyafet;
- Ufak bir hurç;

Ekin bebek için:
- Bebek bezi;
- Kıyafetleri; (İki takım çıtçıtlı, iki tane askılı bir tane yarım kollu alttan çıtçıtlı, çorap, eldiven, şapka, önlük)
- Battaniye;
- Ağız bezi;

Eylül abla için:
- Abla olduğu için hediye.

(Ayrıca her gelen Ekin bebeğe bir şeyler getireceği için ablalık hediyesi dışında hediyeler alıp, Ekin'e gelenlerle birlikte "bak bunu da sana getirmişler" diyerek ufak hediyeler vermeyi planlıyorum.)

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Başak Burcu Kızım

             Daha karnımdayken bana ne kadar dost bir çocuk olduğunu hissettiriyordu Eylül. Olaki moralim bozuk olsun, ağlayayım hemen karnımı okşar, canım kızım sen kendini üzme, ben birazdan kendime gelirim derdim. O'da hemen bir iki kıpraşır, desteğini gösterir ve beni rahatlatırdı. Taa anne karnından belliydi kızımın dost olduğu, merhametli, sevgi dolu, anlayışlı olduğu. Biraz önce gebelik.org'ta ikinci bebeğimin burcunu okurken, Eylül'ün burcunu da okudum ve her kelimesine (düzen ve titizlik hariç) katılıyorum.

Başak Burcu Bebeği: 24 Ağustos-22 Eylül
Başak burcu
En sevdiği cümle: "benim yaptığım gibi yap!"
İyi yönleri: zeki, temiz, uyanık, mükemmelliyetçi
Olumsuz yönleri: kolay sinirlenir, çok aşırı titiz, "doğuştan kavgacı"
Herşeyin zamanlı olması ve mükemmel olması başak burcunda doğan bebek için çok önemlidir ve beslenme, banyo ve oyun gibi olaylar hergün aynı zamansal sırayı izlemelidir.
Başak burcu zekidir, dikkatli ve aktifdir, aynı zamanda da kibar, sakin ve huzurludur. Başak burcu çocukları diğerlerine göre daha kısa zamanda sorumluluk duygusu kazanırlar ve daha kısa zamanda yetişkin hale gelmek isterler, erişkin gibi davrandıklarının başkaları tarafından vurgulanılmasından hoşlanırlar. Örnek aldıkları kişiler anne ve babalardır elbette.
Başak burcu çocuğu her zaman ciddiye alınmak ister ve ufak yaşlardan itibaren kendi ayaklarının üzerine basabilmeyi arzular. Çok düzenlidir ve daha ufak yaşlardan itibaren kendilerini ve diğerlerini organize etmeyi severler. Ancak aslan burcu gibi bunu bir patronluk anlayışı içinde yapmazlar. Keskin bir zekaları vardır ve kendilerine birşeyi yanlış yaptıklarını bir kez söylemeniz yeterlidir. Bu "hatayı" gurur meselesi yaparlar ve asla tekrarlamazlar.
Giyinmeye ve güzel görünmeye meraklıdırlar. Bazen yabancılara karşı çekingen olsalar da dost olarak gördükleri kişilere olumlu duygularını göstermekten kaçınmazlar. Yıllar geçtikçe onun sizin en iyi dostunuz haline geleceğinden emin olabilirsiniz.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Güzel Ankara

 Ankara'ya gider iken.
 Kuğulupark ziyaretimiz.
Beğendik'te çok para harcadık. :) Yedi gün kaldık, en aşağı altı gün buradaydı.
 En sonunda kaydıraktan top havuzuna atlamaya da başladı.

 Hayvanat bahçesinde fayton keyfi.
Elbise ve ayakkabıyı kendisi seçti. Şapkayı takmam dedi, onu da dedesi taktı.











Bunların dışında ya evde serinledik ya da büyük anneannelere gittik. Bir kere de parka gidebildik.

İkea Evimizin Her Şeyi

           Bir haftalık Ankara gezimizi sona erdirip evimize dönmenin mutluluğu yanında, en sonunda İkea'ya uğramış olabilmenin rahatlığını da yaşıyorum. İyi ki Ankara'ya açıldı da gidip gezebildik. Tek kelimeyle bayıldım. Ankara'da olsam her hafta giderdim. Acayip keyif aldım gezmekten ama Eylül'le hemen çocuk bölümüne gidip enerjimizi orada tüketince diğer tarafları çok ayrıntılı gezemedik. Gerçi gezsek ne olacaktı ki; alınacaklar listesindekiler hep çocuk bölümündeydi.

  
          En sonunda resim sehpamızı aldık. Çok güzel, çok kullanışlı, çok rahat, çok çok çok .... Adını köpüş koyduğu köpeği aldık, taburelerimizi aldık, kalpli banyo aynasını aldı, boya kalemleri, tahta kalemleri, tebeşir, rulo kağıt aldık. Doğum için Ankara'ya gidecek olursak getir götür olmasın diye resim sehpasını orada bıraktık. On gün sonra Ankara'mı burasımı kesinlik kazanmış olacak. O zaman ya Ankara'da kullanacak Eylül sehpayı ya da dedemiz gelirken buraya getirecek. Tadına doyamadan bırakıp geldik oralarda. 

          Kaymaz taburelerden iki tane aldık. Ondan da çok memnun kaldık. Klozete rahatlıkla çıkması için çok ideal. Kısaca aldıklarımız çok güzel. İyi ki gittik, iyi ki aldık, iyi ki gezdik. Darısı daha gitmeyenlerin başına olsun.

7 Temmuz 2011 Perşembe

Dinlenmek

           Meliha teyzenin köye gitmesi vesilesiyle Eylül üç gün akşama kadar kreşe gidecek. Yani ben öğlenleri Eylül'ü okuldan alıp, biraz O'nunla takılıp, Meliha teyzesine bırakıp tekrar işe gelmek zorunda değilim. Bu üç gün için rutinim öğle tatilinde eve gidip, hiç kimsenin hiç bir gürültünün olmadığı evimde kafama göre takılmak. Masa üstünü açıp istediğim müziği dinleyip, istediğimi yiyip, etrafı toparlayıp işe geri dönmek. Dünden beri dinlendiğimi hissettim. Sessizliğe ve yalnızlığa ihtiyacım varmış meğer, bilememişim.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Kızım Çok Yoruldu

Cuma gününden beri sanki doğumum bu hafta olacakmış gibi bir temizlik, bir düzenleme işine giriştikki sormayın. Benim en büyük yardımcım (ki aslında kendileri tek yardımcım) kızım Eylül.

Cuma günü:

Yatak odamızda ki yatağı kaldırıp kenara koydum, bazanın içini temizledim, kaldırdığım Eylül'ün küçüklük :) kıyafetlerini çıkarıp yıkadım. Yatağı kaldırırken, yatağın çarşaflarını değiştirirken, kıyafetleri seçerken, bazayı temizlerken Eylül yardım etti bana.

Cumartesi günü:
Eylül'ün yatağını kenara koyduk, bazanın içini temizledik, oyuncak dolabını boşaltıp bazanın içine oyuncakları yerleştirdik, dolabı temizledik, bebiş kıyafetlerini dolaba yerleştirdik, yerleri süpürdük.
Eylül bir ara çok yorulunca traş jeliyle boya yaptı.

Ben diğer tarafları temizlemeye devam ettim.

Pazar günü:

Mutfağı süpürdük, yerleri sildik. (Eylül kendi temizlik malzemelerini kullandı.) BAbasıyla mutfağa masa kurup, sandalyeleri taşıdı.

Öğlen yemeğinden sonra Meliha teyzesine gitti. Meliha teyzesi uyutmuş. Ben de rahat rahat temizlik yapmaya devam ettim. Balkonlar, banyo, tuvalet, salon, toz alma.

Bu kadar yorulduktan sonra da akşam parka gittik. Giderken Tuğra'yı da çağırdık. İki saat park keyfi yaptık.

Kompleksli İnsanlar

Kesinlikle mütevazi değillerdir. Her zaman bir densizlikle karşılaşma ihtimaliniz çok fazladır. Söylediğiniz lafı farklı algılayıp hemen saldırıya geçerler. Küçücük çocuğunuzun lafını bile kendilerine hakaret görüp, çocuğu sorguya çekerler. Saygınızdan ya da yapınızdan dolayı değil bir densizlikle karşılık verirse onun seviyesine inmemek için susup geçmenizi, zafer olarak kabul ederler. Hayatımızın her devresinde, her an, her yerde maalesef karşılaşırız bu tip insanlarla. Maalesef çocuklarımızda karşılaşır ve evde bu tarz muhabbetlerle karşılaşmadığı için şaşırıp kalan çocuğu teselli anneye ya da babaya düşer. Kompleksli insanları sevmiyorum, onlarla muhabbetten ya da onlarla bir arada olmaktan hoşlanmıyorum.

23 Haziran 2011 Perşembe

Mini Masallar

İş Arkadaşımın Eylül'den bir yaş büyük oğluyla Eylül çok iyi anlaşıyorlar ve aralarında kitap arkadaşlığı başlattılar. Birbirlerine kitaplarını gönderiyorlar ve bu kitapları okumaktan çok büyük keyif alıyorlar.

Arkadaşım Mini Masalları getirdiğinde Eylül'ün keyif alacağını hiç düşünmemiştim. Yanılmışım. Eylül okumaktan çok büyük keyif aldığı gibi verdiği mesajları hayatımıza katmayı çok iyi becerdik. Örneğin Eylül çiçekleri koparmayı çok severdi ama Kanguru Hopidik'i okuduktan sonra çiçek koparmayı bıraktı. (Dün kü istisnaydı) Ya da Ayıcık Nanu'yu okuduktan sonra "Ayı Nanu gibi sabırla uğraşman gerekiyor" diyorum ve ne demek istediğimi, ne yapması gerektiğini anlıyor. Ya da "Karga Gak Guk'u okuduktan sonra sen de Karga Gak Guk gibi pis kokmaya başlayacaksın Eylül, hadi banyoya" diyorum, etkili oluyor.

Kitapların hepsi 31 sayfalık masaldan oluşuyor. Kitabın arkasında da bir tane etkinlik bulunuyor. Biz kitaplar bize ait olmadığı için hiç yapmadık ama Eylül "sen bana bunlardan al, onları ben yapayım" diye talepte bulunuyor. 

Eylül bu kadar uzun masallarda çok sıkılıyordu ama bunları ısrarla okumamı istiyor ve sonuna kadar sabırla dinliyor.

Tavsiye ederim.

12 Haziran 2011 Pazar

Uyku Sorunu

                 Eylül tek başına u-yu-mu-yor. İlla ki yanında ya ben yatıcam ya da babası. Uyuyunca bir şeyler kaçıracağını mı düşünüyor, onu da bilmiyorum. Özellikle çok uykusu olmasına rağmen öğlen uykularında çok büyük problemler yaşıyoruz.

                Akşam evde misafir varken benim için çok zor oluyor. Başkası varken uyumayı hiç istemiyor. İyice sersemleşince anne yatalım diyor. Yatağa gidiyoruz, ben yatak kıyafetlerimi giyiyorum, yatıyoruz, 5 dk. sonra hayda koştur koştur içeri. 

                Evde misafir yoksa "anne uykum geldi, yatalım" diyor. Kitap okuyoruz, birbirimize sarılıp yatıyoruz. Tamam ben de 7 aylık hamileyim, uyku gözümden akıyor ama evin iki küçük çocuğu gibi birlikte yatıp birlikte kalkmakta hiç iyi olmuyor. Kızıma, canıma sarılıp yatmak çok büyük bir keyif olmasına rağmen artık Eylül'ün illa ki yanına bizi istemesi beni yormaya başladı. Kendi başına yatsın uyusun istiyorum. Arada bir de anne korkuyorum, yanımda dur diye ağlıyor eğer hadi sen kendi başına yat deyip yanına yatmadıysam. Ya da hele ki odadan çıktıysam. Elbette ki kocaman kız olunca bizi istemeyecek ama önemli olan şu dönemde kendi başına yatmayı öğrenmesi değil mi? Biz uyumadığımız zamanlar birbirimize sarılalım ama uyku saatinde yatağına gitsin ve yatsın. Hatta ben yine kitabını okuyayım. Benim için çok büyük bir keyif Eylül'e kitap okumak. Ben okuyayım, sonra iyi geceler öpücüğü vereyim ve O da yatıp uyusun istiyorum. Eylül'ü ağlatarak, kalbini kırarak veya üzerek kendi başına yatmaya alıştırmak istemiyorum. Artık onun kendiliğinden yatarken bizden vazgeçmesini istiyorum. Çünkü akşam zorla uyuttuğumuz çocuk gece uyanınca tıpış tıpış bizim yanımıza geliyor. Kendi başına uykuya dalmayı bilmiyor. Kendimden veya eşimden çok Eylül için istiyorum kendi başına uyumayı öğrenmesini. Bakalım ne zaman bu problemi aşıcaz.

Oy Kullanmaya Gidiyoruz

Her oy kullanmada acayip heyecanlı oluyorum. Ya yanlış bir şey yaparsam ya geçersiz olursa diye çok korkuyorum. Hepimiz gidelim doğru düzgün oylarımızı kullanıp, vatandaşlık görevimizi layıkıyla yerine getirelim.
Vatanımıza milletimize hayırlı olsun.

11 Haziran 2011 Cumartesi

Şafak Bay

Daha önce bahsetmiştim Şafak öğretmenden. Kendisine Allah'tan rahmet, tüm sevenlerine sabır diliyorum. Mekânı cennet olsun.

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Yıl Sonu Gösterisi Sobesi

Sevgili Kitubi Damla başlatmış bu sobeyi. Ben de Eylül'ün yıl gösterisini henüz geçirmiş bir anne olarak bu  sobeye katılmak istedim.

1. Çocuğunuzun devam ettiği kreşte çocukların gösteri yaptığı bir organizasyon düzenleniyor mu? Gösterinin süresi nedir? Nerede yapılıyor?
    Eylül, 2010 Eylül'ünde kreşe başladı ve 06 Mayıs 2011'de yıl sonu gösterisine katıldı. Önceki yıllarda bütün yaş grupları aynı anda gösteri yapıyormuş ama bu yıl 4-5 yaş grubu anneler günününden iki gün önce gösterilerini yaptı. Bundan sonra yaş gruplarına göre ayrı günlerde düzenlenecekmiş gösteriler. 
    Gösteriler tam bir saat sürdü. Eylüller'in iki gösterisi oldu ve gösteriler sadece dans gösterisiydi. Çocuklar sahneye çıkıp dans ettiler. Hareketleri unutsa veya karıştırsa bile hemen karşısındakine yada yanındakilere bakıp sakince doğru pozisyonu aldılar. Hoş çokda unutan yada şaşıran olmadı.
    Daha önceleri çocukları, öğretmenleri ve velileri sıkıntıya sokan küçük, gösteriyi izlemesi zor bir salonda yapılıyormuş. Ama bu yıl Fen Edebiyat Fakültesinin yeni açılan anfi tipi salonunda yapıldı. Hem çok genişti, hem anfi tipi olduğu için her yerden rahatlıkla izlenebildi. Hem de arkadaki odalarda çocuklar yaşlarına göre yere serilen örtülerin üstünde, öğretmenlerinin eşliğinde oyunlar oynadılar. Kostümlerini değiştirirken de çok sıkıntı çekmediler. 

    2. Gösteriye nasıl bir hazırlık yapılıyor? Haftada kaç saat bu iş için harcanıyor?

    Bu sorunun cevabını bilmiyorum tam olarak. Kaç ay hazırlık yapıldı, günde kaç saat çalışıldı bilmiyorum. Bildiğim çocuklar strese ve sıkıntıya sokulmadan sakin bir şekilde hazırlandıkları. 

    3.Gösterinin çocuğunuza ne yararı olacak? Sizce çocuğunuz için bu hazırlıkların, ya da gösterinin kendisinin verebileceği zarar var mı?

    Böyle bir ortamın içinde olması beni çok mutlu etti açıkçası. Çocuklar çok eğlendi. Çok fazla emek vermiş hem çocuklar hem öğretmenler. Hep birlikte çalışmayı öğrendiler, hatalarını hemen telafi etmeyi, gruba uymayı öğrendiler. Sadece dans ettikleri için de çok stress yaşayacakları bir ortam içinde olmadılar. Eylül'ün gittiği okulda yapılan gösterinin hiç bir zararı yok. Çünkü stressiz bir ortamda, dans ederek geçirdiler. Eylül'de herhangi bir yılgınlık, bıkkınlık yoktu hazırlık aşamalarında.

    4. Bu gösterinin okula ne yararı var? Ne gibi yükleri olabilir?

    Maddi bir yararı kesinlikle yok. Ama reklam olması açısından illa ki yararı var. Yıl sonu gösterileri okulun ciddiyetini ve imkanlarını gösteren bir etkinlik. Daha önce bir devlet okulunun  yıl sonu gösterisini izlemiştim. Veliler fotoğraf çekmekten gösteriyi izleyememişti, öğretmenler çocukların ellerinden tutup gösteriyi yaptırmışlardı. Eylül'ün okulunun gösterisinde öğretmenler yanlarında durdu, sahnedelerdi ama kesinlikle yerleştirme dışında müdahale edilmedi. Çok fazla emek verdikleri ve çok yoruldukları ortadaydı. 

    5. Öğretmeni sizce bu hazırlığı severek mi yapıyor?

    Yoruldukları ve bıktıkları zamanlar illaki olmuştur. Ama severek yapıyorlardır diye düşünüyorum. Eğer sevmiyorlarsa sevgisizlikleri hazırladıkları gösteriye değil genel olarak yaptıkları işedir. (Ama) sevmeden yapsalar bu kadar tatlı ve bu kadar başarılı olamazlardır.

    6. Bu gösterinin veli olarak size ne yararı var?

    Dediğim gibi Eylül'ü o ortamda izlemek bizim için çok keyifliydi. Öğretmenler ve okul müdürü bilinçli insanlar. Makyaj, topuz ve sim kesinlikle yasaktı. Kostümler günlük kullanıma uygundu. Sadece bir günlük kıyafetlere vermedik parayı. Başka bir okula göndermiş olsaydım doğal olarak düşüncelerim ve yazdıklarım farklı olacaktı. Bu okulda yapılan yıl sonu gösterisi harikaydı. Bize bir faydası olmadı ama Eylül'e çok faydası olduğuna eminim. 

    Ben de benim sayfada okuyup bu sobeden yeni haberi olan ve yazmak isteyen herkesi sobeliyorum.

    28 Mayıs 2011 Cumartesi

    Benim ve Kızımın Doktor Kontrolleri

                 SSVD yapmak istediğim için uzun zamandır doktor araştırıyordum. Bana en uygunu Ankara'da ki Dr. Ebru SARAÇ olunca bu hafta kendisinden randevu aldım ve babamla birlikte görüşmeye gittik. Doğal olarak "neden?" diye sordu. Niğde'de olursam on gün önceden, doğum süreci başlamadan sezeryan olacağımı, sezeryan olacaksam bile bebeğimin bu süreci başlatmış olmasını istediğimi, eğer doktorun vereceği on gün önceki randevuya gitmezsem ve sancılarım başlarsa hiç tanımadığım bir başka doktor tarafından hemen sezeryana alınacağımı, bebeğime bu süreci başlatması için bir şans vermek istediğimi söyledim. Normal doğuramayacak olsam bile buna süreç başladıktan sonra karar verilebileceğini, bize ssvd şansı vereceğini söyledi. Beni neyin beklediğini bilmiyorum (Hoş bilsem belki yine aynı şeyleri hissederim) acı eşiğimin yüksek olduğunu da hiç sanmıyorum ve korkuyorum dedim. Doğum anında beni sezeryana alın diye bağırabilirim de dedim. Şu anda kimse bilemez nelerin olacağını ama sancılarınız başladığında ben hep senin yanında olacağım, sancıları nasıl karşılayacağını göstereceğim dedi. Yaklaşımı çok hoşuma gitti. Güven veren bir doktor. İlk kez sezeryanı bu kadar iyi geçtiği halde normal doğum isteyen birisiyle karşılaşıyorum dedi. Ağustosun 23'ü olarak gün söyledi. Ağustos başından itibaren her hafta kontrol etmesi gerektiğini bu yüzden Ankara'da olmam gerektiğini söyledi. Sekreterinden hastane ücretlerini aldım. Eşimle Niğde'de doğumla Ankara'da ki doğumun artılarını ve eksilerini konuşup Ağustos'a kadar bir karar vereceğiz.

                   Ertesi gün de kızımın doktoruna gittik. Fiziksel gelişimini de dert etmeyin, Eylül zaten hep (persantil tablosunda) gerilerdeydi dedi. :) (Hakikaten hep gelişimi geriden geridendi) Eylül'e daha önce demir eksikliği teşhisi koymuştum, ilacını içirmişmiydiniz dedi. İçirememiştik dedim. Eğer halâ demir eksikliği varsa ilaç takviyesi yapmamız gerekicek dedi. Ertesi gün Düzen'de kan tahlili yaptırıp doktor beye sonuçları faksladık. Demir eksikliği olduğu ortaya çıktı, ilaç verdi. Bu sefer kullanacağız ilacı.

    5 Mayıs 2011 Perşembe

    Çocuklarda Düzen

    Özellikle son zamanlar Eylül'ün dağınıklığından acayip derecede şikayetçiyim. Burnunu sildiği peçeteyi yere atmaları, tokaları orda burda, salona hiç birşey getirmemesi için yaptığım uyarılara rağmen kıyafetlerini, boya kalemlerini, kağıtlarını, makaslarını herşeyini getirip getirip salona atmaları. Hiç birşey yapamazsa eline gofret, ekmek arası birşeyler alıp halıya döke döke yemesi, kağıtları unufacık kesip halıya yayması beni sinir ediyor.

    Cumartesi günü temizlik yaptım babasıyla birlikte parka, bağa gittiklerinde. Ben öldüm bittim ama ev tertemiz oldu. Eylül hanım içeriye girdikten 10 dakika sonra salonun halini görünce şok geçirdim. Kendime gelince insaf dedim, eşime de kızdım niye izin verdin diye. Sanki izin vermese ne olacaksa. Eylül illaki dağıtacak şey buluyor.

    Derken efendim, geçen gün Eylül hanım ayakkabısını giyerken yıllardır aynı yerde duran keratayı eline aldı, kullandıktan sonrada zor bir pozisyonda keratayı yerine koydu. Evet yerine koydu. İşte o zaman ben de şimşekler çaktı. Yeri hiç değişmediği için onunla ne yapacağını yani işi bittikten sonra ne yapacağını çok iyi biliyordu. Yerine koyacaktı tabiiki.

    Ben bugüne kadar kaç kere Eylül'ün odasını değiştirdim. Birde çok biliyormuşum gibi hep Eylül'ün yanında değiştirdim. Bu nereye gelsin, böyle güzel mi, hoşuna gitti mi diye sora sora değiştirdim. Ve bu güne kadar da yeri değişmeden önce sürekli uğraştığı, oynadığı herhangi bir şeyin yerini değiştirdikten sonra bir daha hiç elini değdirmedi. Yeri değişmeden önce onlarla ne yapacağını biliyordu. Ama yeri değiştikten sonra ne yapacağını bilemedi. Kendi düzeni bozulmuştu bir kere. Hem ben onun yerini değiştirebiliyorsam Eylül'de değiştiremez miydi? O'da o oyuncağın halıda durmasını istiyordu belli.

    Tecrübelerim sonunda diyebilirim ki düzen çocuklar için çok önemli. Odasının şeklini, oyuncaklarının yerini mümkün mertebe değiştirmemek lazım. Çocuk ilk nasıl gördüyse o haliyle kalmalı herşey.

    Şimdi düşünüyorumda okula başlarken yeni bir kardeş, boşanma, ölüm, taşınma çocukları çok etkiler. O yüzden de elinizden geldiği kadar kreşe başlama, alışma döneminde bu konularda dikkatli olun (ölüm hariç tabii) demişlerdi. Taşınmak bir çocuk için demek ki travma nedeni. Çocuğun düzenini odasının şeklini değiştirerek, taşınarak, yada boşanarak değiştirmek zorunda kalırsak, çocukla günlerce uzun uzadıya konuşup, anlatıp, alıştırmak gerekiyor. Eylül, yapmaktan çok keyif aldığı birşeyin yeri değiştikten sonra kesinlike elini bile sürmedi. Lütfen eğer ben Eylül'ün odasını tekrardan lüzumsuzluk edip değiştirmeye kalkarsam biri beni durdursun.

    25 Nisan 2011 Pazartesi

    Bizim Eylül İşte Böyledir 2

                Eylül artık 43 aylık. Hangi ara bu kadar büyüdü hiç farketmedim. Küçüktü, küçüktü bi baktım koca kız olmuş. Şimdiden fotoğraflarına bakıp, küçük hallerini sevmeye başladım. Sürekli küçüklüğünü anlatmaya başladım. "Eylül sen küçücüktün, göğsümde yatırırdım seni, sığardın. Miniciktin." diye anlatıyorum, dinlemeside pek tatlı geliyor kendisine.

               Şimdi madde madde başlayayım kızımı anlatmaya.

    1) Barbi tarzı bebeklerle oynamaya başladı. Oyuncakçıya girdiğimizde oyun hamurlarına, yapbozlara yada ahşah oyuncaklara bakmıyor, doğrudan barbilere gidiyor. Bi de oyuncakçıda scooter'ı sürmeye bayılıyor.
    2) Uzun zamandır ilk kez dün parka giderken bisikletini de çıkardım. Daha önceki bir iki pedal çevirme başarısından sonra dün doğru düzgün bisiklet sürdü. Hava soğuk olmasaydı uzun süre daha sürerdi. Bisiklete binmekten çok keyif aldı. Zor şeyleri yapabildiğini görmenin verdiği mutlulukta cabası.
    3) Acayip güzel makyaj yapıyor. Aynaya bakmadan rujunu ve farını çok güzel sürüyor. Ama artık fazla yapmaya başladığını düşündüğümden ve özellikle de rujun ve ojenin gelişime olumsuz etki ettiğini öğrendiğimden beri "makyaj yaparsan küçük kalırsın" demeye başladım. Etkili de oldu, çok çok ender yapıyor şimdi.
    4) Saçlarını kendisi tarıyor, kendisi topluyor. Çokta güzel yapıyor. Rengarenk çıtçıtlı tokalar, lastik tokalar takıyor. Örüyorum diyerek bir tutam saçını ikiye ayırıp çevirip lastik tokayla tutturuyor. Henüz üçlü örmeyi bilmiyor. Çiçiler yapıyor.
    5) Atlet ve kilodunu, kilotlu ve kilotsuz çoraplarını, etek ve pantolonlarını, uzun ve kısa kollularını kendisi giyinip kısa kollular hariç kendisi çıkarıyor. Çok aykırı olmadıkça giyeceği kıyafetlere karışmıyoruz, kendisi karar veriyor.
    6) Tam bir televizyon manyağı oldu. Buna nasıl engel olacağımızı bilemiyoruz.
    7) Hazırladığım telefon rehberini kullanarak Belinay'ı arayabiliyor. Diğer numaralar ya şehirler arası kodlu yada cep numaraları olduğu için zor geliyor. O yüzden biraz uğraştırıyor.
    8) 1'den 18'e kadar sayabiliyor. Sonrasında ya başa dönüyor yada 20,29 diye uydura uydura gidiyor.
    9) 1'den 9'a kadar yazabiliyor.
    10) İzlediği çizgi filmleri anlatıyor, komik yerlerinde gülüyor. Bazen korkup kaçıyor.
    11)Pantolon giymekten hiç haz almıyor ve zaten de giymiyor mümkünse. Sadece etek, elbise ve evde de eşofman giyiyor.
    12) Kendi kendine oyun oynayabiliyor. Kendi kendine zaman geçirebiliyor.
    13) Genelde kesinlikle toplamadığı gibi sürekli dağıtıyor. Burnunu sildiği peçeteyi tutup yere atıyor. Masanın üzerinde gördüğü kağıt mendili de.
    14) Yardım istediğim zaman keyfine göre hareket ediyor. Ama kesinlikle uzun süre bir işle ilgilenmiyor. Bi yerde bi iş yaparken, kalkıp başka bir yere gittiğinde yaptığı işi unutup başka bir işe başlayabiliyor.
    15)Okulunda arkadaşlarının doğum günü partisine katılmayı çok seviyor. Kendi doğum günü partisini iple çekiyor.
    16) Balonla çok güzel el ve ayak oynuyor. Hİç düşürmeden rahatlıkla oynayabiliyor.
    17) Tuvalet temizliğini kendisi yapıyor. Dün de yıkamayı öğretmeye başladım. Çünkü sadece silince pişik oluyor. Yavaştan yavaştan yıkayıp kurulamaya geçicez gibi. (klozetin kapağını kapatır, sifonu çeker, kapağı açar, ellerini yıkar.)
    18) Elini, yüzünü, burnunu yıkar.
    19) Aynanın karşısında kendisini incelemeyi pek seviyor."Kendimi beğendim" veya "Ben kendimi beğenmedim" diyor.
    20) Sevdiği kişileri sayarken kardeşini illa ki ekliyor. Karnımı açıp kardeşiyle konuşuyor, ninniler,şarkılar söylüyor. Bazen göbeğimi öpüyor, sarılıyor. Kardeşinin adını Kelebek soyadını Çiçek Yavuz koydu. Kardeşinin çıkmasını dört gözle bekliyor. Karnını doyuracakmış, uyutacakmış, kucağında tutacakmış.

    Şimdilik bu kadar.

    21 Nisan 2011 Perşembe

    Eylül'ün Telefon Defteri

    Geçen gün Eylül'ün arkadaşı kapıyı çaldı. Kapıya ben baktım ve Eylül'ün yorgun olduğunu, geç olduğunu, yemek yiyip yatacağını söyledim. Kapıyı kapattıktan sonra Eylül geldi koşarak, sen Belinay'a ne söyledin diye bağırmaya başladı. Mutfağa gittim, sofraya oturdum. Ağlayarak geldi yanıma, çağır gelsin dedi. Ben de madem git kendin ara, çağır dedim. Ama ben numarasını bilmiyorum ki dedi. İçim buruldu, kalktım aradım. O sıra aklıma bir rehber yapma fikri geldi. Dün akşam defter ve sayılı stikırlardan aldım. Evde ki bilgisayarda kayıtlı fotoğraflardan çıktılar aldım. Eylül'ün kullanabileceği bir rehber hazırladım. Sonra da telefonun başına geçip, rehbere bakarak arama çalışmaları yaptık. 4-5 sefer sonra benim cep telimi aramayı başardı. O'ndan çok ben sevindim. Rehberin başına Eylül'ün fotoğrafını koyma fikri sonradan geldi. Eylül, ben neredeyim diye sorunca hem Eylül'ü ekledim hem de acil telefonları.





    18 Nisan 2011 Pazartesi

    Bebişin Doktor Kontrolü

                   Sonunda bebişin cinsiyetini öğrendik. Kızımız olacak. Yani Eylül kuzusunun kız kardeşi. Tam istediği gibi. Başta ikinci çocuğa sahip olmak bu kadar ürkütücü gelmiyordu. Şimdi bir çocuğa duyduğum endişeyi, korkuyu, kaygıyı, sevgiyi bir çocuğa daha duyacağım için korkmaya başladım. İnşallah iki çocuk annesi olmayı elime yüzüme bulaştırmam. Ve umarım iki çocuk annesi olmak benim düşündüğüm kadar zor değildir. Umuyorum ama aslında zor olacağından da eminim. Birisi uyurken öbürü ağlayacak, birinin yediğini öbürü yemiyecek, birinin yapmak istediğini öbürü yapmak istemiyecek. Büyüdüklerinde sorunları da büyüyerek artacak.  Hamile kalmadan önce bu kadar düşünseydim sorunlar hakkında, herhalde yapmazdım.
                   Şu anda ne kadar zorluklarını düşünsem ve korksam da Eylül'ün kız kardeşi olacağı fikrine bayılıyorum. Odalarına çekilip fısır fısır konuşacaklar, bizleri çekiştirecekler, birlikte yaramazlık yapacaklar ve sonra da kıkır kıkır gülecekler, ben birisine bağırdığımda diğeri benim karşıma dikilerek savunmaya geçecek kardeşini. Kesinlikle hamile kaldığım için ya da ikinciyi istediğim için pişman değilim. Sadece duygularımı paylaşmak istedim.
                    Şimdi gelelim Eylül'ün kız kardeşi Kelebek'in (biz O'na Ekin demeyi düşünüyoruz) son doktor kontrolüne. Doktor tepeden tırnağa kızımızı inceledi ama ben hastalığımdan dolayı buraya anca yazdığımdan söylediği birçok şeyi unuttum. Artık ufacık bir not olarak düşülsün buraya kontrolümüz. Ultrasonda 22 haftalık görünüyor olmasına rağmen beyincik ve bir iki yerin ölçümleri sonucu 21 haftalık olduğunu söyledi. Gelişim geriliği mi var yoksa dedim. Hayır, sadece Eylül gibi 3 kilo civarında doğar, çokda iri bir bebek olmaz dedi. Yapı meselesi dedi. Daha önceleri burun kemiğinin gelişmiş olmasının önemli olduğunu söylemişti. Down sendromlu olup olmadığını gösterir dedi. Bu kontrolde de serçe parmağının normal görünmesinin öneminden bahsetti. Aksi takdirde anomali olabilir dedi. Eylül sezeryanla dünyaya gelmişti. Bu bebeği normal doğumla dünyaya getirmek istiyorum dedim. Kabul etmedi. Dikişlerin yırtılma ihtimali var. O riski almıycam, kesin sezeryan dedi. (Bu konuda merak ettikleriniz varsa kesinlikle yahoo ssvd grubuna üye olmanızı öneririm.) Ben bu konuda bir de Ankara'da bir doktorla görüşeceğim. Hastalığımın geçmesi için günde bir iki bardağı geçmemek üzere ıhlamur, nane limon içebileceğimi söyledi. VArisler için çok ağrım olursa ilaç verebileceğini söyledi. Ben de ağrım olmadığını söyledim. Zaten ilaç içilmesi taraftarı da değil çok fazla. Bir ay sonra şeker kontrolü için bekliyor. Ultrasonda bakarken sürekli "normal mi" "sorun var mı" "sorun mu var" gibi bayıltıcı etkisi olan sorular sordum. En sonunda gülümseyerek "yok sadece değişik açılardan bakıyorum, bir sorun olsa hemen söylerim" dedi. Sakin bir doktorumuz var. Eylül bir sürü eziyet etti babasına, gürültü yaptı, kapris yaptı. Ben kızınca da " ben hiç rahatsız olmuyorum merak etmeyin, benim için sakıncası yok" dedi. Hoşuma gidiyor sakinliği. Çok hareket ediyor, kıpır kıpır, dışarıdan da çok rahat görünüyor hareketleri dedim. Bu çok iyi dedi. Hareketli olması çok güzel birşey dedi.
                    Dışarıya çıktığımızda "kız kardeşim mi olacak anne" dedi Eylül. Evet Eylülcüm dedim. Pek bir tepki vermedi. Ama günler ilerledikçe, benim karnım iyice büyüdükçe, düşünecek çok zamanı oldukça, bu kardeş olayının pekte kendi yararına,çıkarına birşey olmadığna kanaat getirecek gibi.
                

    12 Nisan 2011 Salı

    Çok Hastayım

    Çok hastayım maalesef. Hafta sonununda Ankara'daydık. Eylül'e de bana da yaramadı. Eylül 39.8'i gördü ben de şu anda soğukların etkisiyle çok hastayım. İyileşince tekrar bloga ve nurturia'ya uğrayacağım. Aman sağlıklı kalın, dikkatli olun.

    5 Nisan 2011 Salı

    Faaliyetlerimiz

    Hamileliğimin kötü geçmesi nedeniyle Eylül'le üç aydır doğru düzgün faaliyet yapamamıştık. Artık çok iyiyim ve "neler yapabiliriz" çalışmalarına geri döndüm. Hem Pazar günü yaptığımız bir iki çalışmanın hem de bu aralarda yaptığımız ama benim burada paylaşamadığım fotoğraflarını ekleyeyim.

    Daha önce yaptığımız iskelet çalışmasını Eylül elindeki küçük resme bakarak tek başına yaptı.

    Yılbaşı ağacımız

    Kar keyfimiz

    Önce düzenli bir boya faaliyeti gibi başladı.

    Sonra ipin ucu kaçtı, traş köpüğü falan devreye girdi, her yer battı.

    Babasına yaptığı hamurdan çiçek.

    Montessori grubumuzdan gelen kartlar.

    Hemen hemen her hafta sonu pasta yapıyoruz.

    Yatağını topladı, masaları düzeltiyor.

    Camın önündeki ayıya basarak yükselmeye çalışıyor.

    Yapbozda ki teyzeyi zorla babasına çizdirdi.

    Aldığımız pasta yapma makinasıyla bana sürpriz pasta yaptı. Ben de kalpli pastayı O'na sürpriz olarak yaptım.

    Hiç olur mu bebeksiz?

    Trambolin mevsimini açtık.

    Kaynağımız inciminci. Balıkları sıralı yakalamaya çalışıyor.

    Hangi sayının geleceğini buluyor.

    Sayıları acayip bir şekilde kız ve erkek olarak ayırıyor sürekli. İki ve yedi kız, diğerleri erkek. Kendi
    mantığına göre bir düzen oluşturuyor.

    Tek ve çift sayılara girdik. Kaynağı unuttum. Atacın karşısında başka bir ataç varsa çift sayı,
    başka bir ataç (yani arkadaş) yoksa, tekse, yalnızsa tek sayı.

    Ben yukarıdaki gibi sayı kartları oluşturunca, kendisi de yapmak istedi. Yaptıklarını yapılış sırasına göre dizerek fotoğrafını çektim.

    Kartondan balık yaparken kendisi de çizdi. AMa bunun balık olduğunu kabul etmiyor. ( ne çizdiğini unuttum ama bence kesinlikle balık.)

    Kaynak ekinvebiz. Kum tepsisi.

    Kum yerine irmik kullandık.