25 Nisan 2011 Pazartesi

Bizim Eylül İşte Böyledir 2

            Eylül artık 43 aylık. Hangi ara bu kadar büyüdü hiç farketmedim. Küçüktü, küçüktü bi baktım koca kız olmuş. Şimdiden fotoğraflarına bakıp, küçük hallerini sevmeye başladım. Sürekli küçüklüğünü anlatmaya başladım. "Eylül sen küçücüktün, göğsümde yatırırdım seni, sığardın. Miniciktin." diye anlatıyorum, dinlemeside pek tatlı geliyor kendisine.

           Şimdi madde madde başlayayım kızımı anlatmaya.

1) Barbi tarzı bebeklerle oynamaya başladı. Oyuncakçıya girdiğimizde oyun hamurlarına, yapbozlara yada ahşah oyuncaklara bakmıyor, doğrudan barbilere gidiyor. Bi de oyuncakçıda scooter'ı sürmeye bayılıyor.
2) Uzun zamandır ilk kez dün parka giderken bisikletini de çıkardım. Daha önceki bir iki pedal çevirme başarısından sonra dün doğru düzgün bisiklet sürdü. Hava soğuk olmasaydı uzun süre daha sürerdi. Bisiklete binmekten çok keyif aldı. Zor şeyleri yapabildiğini görmenin verdiği mutlulukta cabası.
3) Acayip güzel makyaj yapıyor. Aynaya bakmadan rujunu ve farını çok güzel sürüyor. Ama artık fazla yapmaya başladığını düşündüğümden ve özellikle de rujun ve ojenin gelişime olumsuz etki ettiğini öğrendiğimden beri "makyaj yaparsan küçük kalırsın" demeye başladım. Etkili de oldu, çok çok ender yapıyor şimdi.
4) Saçlarını kendisi tarıyor, kendisi topluyor. Çokta güzel yapıyor. Rengarenk çıtçıtlı tokalar, lastik tokalar takıyor. Örüyorum diyerek bir tutam saçını ikiye ayırıp çevirip lastik tokayla tutturuyor. Henüz üçlü örmeyi bilmiyor. Çiçiler yapıyor.
5) Atlet ve kilodunu, kilotlu ve kilotsuz çoraplarını, etek ve pantolonlarını, uzun ve kısa kollularını kendisi giyinip kısa kollular hariç kendisi çıkarıyor. Çok aykırı olmadıkça giyeceği kıyafetlere karışmıyoruz, kendisi karar veriyor.
6) Tam bir televizyon manyağı oldu. Buna nasıl engel olacağımızı bilemiyoruz.
7) Hazırladığım telefon rehberini kullanarak Belinay'ı arayabiliyor. Diğer numaralar ya şehirler arası kodlu yada cep numaraları olduğu için zor geliyor. O yüzden biraz uğraştırıyor.
8) 1'den 18'e kadar sayabiliyor. Sonrasında ya başa dönüyor yada 20,29 diye uydura uydura gidiyor.
9) 1'den 9'a kadar yazabiliyor.
10) İzlediği çizgi filmleri anlatıyor, komik yerlerinde gülüyor. Bazen korkup kaçıyor.
11)Pantolon giymekten hiç haz almıyor ve zaten de giymiyor mümkünse. Sadece etek, elbise ve evde de eşofman giyiyor.
12) Kendi kendine oyun oynayabiliyor. Kendi kendine zaman geçirebiliyor.
13) Genelde kesinlikle toplamadığı gibi sürekli dağıtıyor. Burnunu sildiği peçeteyi tutup yere atıyor. Masanın üzerinde gördüğü kağıt mendili de.
14) Yardım istediğim zaman keyfine göre hareket ediyor. Ama kesinlikle uzun süre bir işle ilgilenmiyor. Bi yerde bi iş yaparken, kalkıp başka bir yere gittiğinde yaptığı işi unutup başka bir işe başlayabiliyor.
15)Okulunda arkadaşlarının doğum günü partisine katılmayı çok seviyor. Kendi doğum günü partisini iple çekiyor.
16) Balonla çok güzel el ve ayak oynuyor. Hİç düşürmeden rahatlıkla oynayabiliyor.
17) Tuvalet temizliğini kendisi yapıyor. Dün de yıkamayı öğretmeye başladım. Çünkü sadece silince pişik oluyor. Yavaştan yavaştan yıkayıp kurulamaya geçicez gibi. (klozetin kapağını kapatır, sifonu çeker, kapağı açar, ellerini yıkar.)
18) Elini, yüzünü, burnunu yıkar.
19) Aynanın karşısında kendisini incelemeyi pek seviyor."Kendimi beğendim" veya "Ben kendimi beğenmedim" diyor.
20) Sevdiği kişileri sayarken kardeşini illa ki ekliyor. Karnımı açıp kardeşiyle konuşuyor, ninniler,şarkılar söylüyor. Bazen göbeğimi öpüyor, sarılıyor. Kardeşinin adını Kelebek soyadını Çiçek Yavuz koydu. Kardeşinin çıkmasını dört gözle bekliyor. Karnını doyuracakmış, uyutacakmış, kucağında tutacakmış.

Şimdilik bu kadar.

21 Nisan 2011 Perşembe

Eylül'ün Telefon Defteri

Geçen gün Eylül'ün arkadaşı kapıyı çaldı. Kapıya ben baktım ve Eylül'ün yorgun olduğunu, geç olduğunu, yemek yiyip yatacağını söyledim. Kapıyı kapattıktan sonra Eylül geldi koşarak, sen Belinay'a ne söyledin diye bağırmaya başladı. Mutfağa gittim, sofraya oturdum. Ağlayarak geldi yanıma, çağır gelsin dedi. Ben de madem git kendin ara, çağır dedim. Ama ben numarasını bilmiyorum ki dedi. İçim buruldu, kalktım aradım. O sıra aklıma bir rehber yapma fikri geldi. Dün akşam defter ve sayılı stikırlardan aldım. Evde ki bilgisayarda kayıtlı fotoğraflardan çıktılar aldım. Eylül'ün kullanabileceği bir rehber hazırladım. Sonra da telefonun başına geçip, rehbere bakarak arama çalışmaları yaptık. 4-5 sefer sonra benim cep telimi aramayı başardı. O'ndan çok ben sevindim. Rehberin başına Eylül'ün fotoğrafını koyma fikri sonradan geldi. Eylül, ben neredeyim diye sorunca hem Eylül'ü ekledim hem de acil telefonları.





18 Nisan 2011 Pazartesi

Bebişin Doktor Kontrolü

               Sonunda bebişin cinsiyetini öğrendik. Kızımız olacak. Yani Eylül kuzusunun kız kardeşi. Tam istediği gibi. Başta ikinci çocuğa sahip olmak bu kadar ürkütücü gelmiyordu. Şimdi bir çocuğa duyduğum endişeyi, korkuyu, kaygıyı, sevgiyi bir çocuğa daha duyacağım için korkmaya başladım. İnşallah iki çocuk annesi olmayı elime yüzüme bulaştırmam. Ve umarım iki çocuk annesi olmak benim düşündüğüm kadar zor değildir. Umuyorum ama aslında zor olacağından da eminim. Birisi uyurken öbürü ağlayacak, birinin yediğini öbürü yemiyecek, birinin yapmak istediğini öbürü yapmak istemiyecek. Büyüdüklerinde sorunları da büyüyerek artacak.  Hamile kalmadan önce bu kadar düşünseydim sorunlar hakkında, herhalde yapmazdım.
               Şu anda ne kadar zorluklarını düşünsem ve korksam da Eylül'ün kız kardeşi olacağı fikrine bayılıyorum. Odalarına çekilip fısır fısır konuşacaklar, bizleri çekiştirecekler, birlikte yaramazlık yapacaklar ve sonra da kıkır kıkır gülecekler, ben birisine bağırdığımda diğeri benim karşıma dikilerek savunmaya geçecek kardeşini. Kesinlikle hamile kaldığım için ya da ikinciyi istediğim için pişman değilim. Sadece duygularımı paylaşmak istedim.
                Şimdi gelelim Eylül'ün kız kardeşi Kelebek'in (biz O'na Ekin demeyi düşünüyoruz) son doktor kontrolüne. Doktor tepeden tırnağa kızımızı inceledi ama ben hastalığımdan dolayı buraya anca yazdığımdan söylediği birçok şeyi unuttum. Artık ufacık bir not olarak düşülsün buraya kontrolümüz. Ultrasonda 22 haftalık görünüyor olmasına rağmen beyincik ve bir iki yerin ölçümleri sonucu 21 haftalık olduğunu söyledi. Gelişim geriliği mi var yoksa dedim. Hayır, sadece Eylül gibi 3 kilo civarında doğar, çokda iri bir bebek olmaz dedi. Yapı meselesi dedi. Daha önceleri burun kemiğinin gelişmiş olmasının önemli olduğunu söylemişti. Down sendromlu olup olmadığını gösterir dedi. Bu kontrolde de serçe parmağının normal görünmesinin öneminden bahsetti. Aksi takdirde anomali olabilir dedi. Eylül sezeryanla dünyaya gelmişti. Bu bebeği normal doğumla dünyaya getirmek istiyorum dedim. Kabul etmedi. Dikişlerin yırtılma ihtimali var. O riski almıycam, kesin sezeryan dedi. (Bu konuda merak ettikleriniz varsa kesinlikle yahoo ssvd grubuna üye olmanızı öneririm.) Ben bu konuda bir de Ankara'da bir doktorla görüşeceğim. Hastalığımın geçmesi için günde bir iki bardağı geçmemek üzere ıhlamur, nane limon içebileceğimi söyledi. VArisler için çok ağrım olursa ilaç verebileceğini söyledi. Ben de ağrım olmadığını söyledim. Zaten ilaç içilmesi taraftarı da değil çok fazla. Bir ay sonra şeker kontrolü için bekliyor. Ultrasonda bakarken sürekli "normal mi" "sorun var mı" "sorun mu var" gibi bayıltıcı etkisi olan sorular sordum. En sonunda gülümseyerek "yok sadece değişik açılardan bakıyorum, bir sorun olsa hemen söylerim" dedi. Sakin bir doktorumuz var. Eylül bir sürü eziyet etti babasına, gürültü yaptı, kapris yaptı. Ben kızınca da " ben hiç rahatsız olmuyorum merak etmeyin, benim için sakıncası yok" dedi. Hoşuma gidiyor sakinliği. Çok hareket ediyor, kıpır kıpır, dışarıdan da çok rahat görünüyor hareketleri dedim. Bu çok iyi dedi. Hareketli olması çok güzel birşey dedi.
                Dışarıya çıktığımızda "kız kardeşim mi olacak anne" dedi Eylül. Evet Eylülcüm dedim. Pek bir tepki vermedi. Ama günler ilerledikçe, benim karnım iyice büyüdükçe, düşünecek çok zamanı oldukça, bu kardeş olayının pekte kendi yararına,çıkarına birşey olmadığna kanaat getirecek gibi.
            

12 Nisan 2011 Salı

Çok Hastayım

Çok hastayım maalesef. Hafta sonununda Ankara'daydık. Eylül'e de bana da yaramadı. Eylül 39.8'i gördü ben de şu anda soğukların etkisiyle çok hastayım. İyileşince tekrar bloga ve nurturia'ya uğrayacağım. Aman sağlıklı kalın, dikkatli olun.

5 Nisan 2011 Salı

Faaliyetlerimiz

Hamileliğimin kötü geçmesi nedeniyle Eylül'le üç aydır doğru düzgün faaliyet yapamamıştık. Artık çok iyiyim ve "neler yapabiliriz" çalışmalarına geri döndüm. Hem Pazar günü yaptığımız bir iki çalışmanın hem de bu aralarda yaptığımız ama benim burada paylaşamadığım fotoğraflarını ekleyeyim.

Daha önce yaptığımız iskelet çalışmasını Eylül elindeki küçük resme bakarak tek başına yaptı.

Yılbaşı ağacımız

Kar keyfimiz

Önce düzenli bir boya faaliyeti gibi başladı.

Sonra ipin ucu kaçtı, traş köpüğü falan devreye girdi, her yer battı.

Babasına yaptığı hamurdan çiçek.

Montessori grubumuzdan gelen kartlar.

Hemen hemen her hafta sonu pasta yapıyoruz.

Yatağını topladı, masaları düzeltiyor.

Camın önündeki ayıya basarak yükselmeye çalışıyor.

Yapbozda ki teyzeyi zorla babasına çizdirdi.

Aldığımız pasta yapma makinasıyla bana sürpriz pasta yaptı. Ben de kalpli pastayı O'na sürpriz olarak yaptım.

Hiç olur mu bebeksiz?

Trambolin mevsimini açtık.

Kaynağımız inciminci. Balıkları sıralı yakalamaya çalışıyor.

Hangi sayının geleceğini buluyor.

Sayıları acayip bir şekilde kız ve erkek olarak ayırıyor sürekli. İki ve yedi kız, diğerleri erkek. Kendi
mantığına göre bir düzen oluşturuyor.

Tek ve çift sayılara girdik. Kaynağı unuttum. Atacın karşısında başka bir ataç varsa çift sayı,
başka bir ataç (yani arkadaş) yoksa, tekse, yalnızsa tek sayı.

Ben yukarıdaki gibi sayı kartları oluşturunca, kendisi de yapmak istedi. Yaptıklarını yapılış sırasına göre dizerek fotoğrafını çektim.

Kartondan balık yaparken kendisi de çizdi. AMa bunun balık olduğunu kabul etmiyor. ( ne çizdiğini unuttum ama bence kesinlikle balık.)

Kaynak ekinvebiz. Kum tepsisi.

Kum yerine irmik kullandık.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Cuma Günü Eylül'ün Kafası, Kuzenin Apandisiti

           Cuma günü işten çıktıktan sonra Eylül'ü okuldan alıp parka götürdüm. Yukarıda sürekli gittiğimiz parka doğru yola çıkmışken Eylül kucağıma gelmek isteyince, bu halimle yokuş yukarı taşıyamayacağım için hemen geri dönüş yapıp aşağıda ki çok az uğradığımız parka gittik. Gitmez olaydık. 

           İki farklı kaydıraktan kaydıktan sonra sıra kapalı kaydırağa (tünel gibi olan) geldi. Ben de kolumda her zaman ağır olan çantam ve poşetimle Eylül'ü bekliyordum. Kapalı kısımdan çıktığında gördüm ki kafayı yukarı çarpmamak için yatarak ve kaydırağın dikliğinden çok hızlı bir şekilde kayıyor. Bu kız duramayacak diyip kollarımı uzattım tutmak için ama tutamadım ve Eylül o hızla ve yatar pozisyonda uçup yere düştü. Düştüğü yerde de kaydırağın ayakları için dökülen beton vardı. Kafasını betonun kenarına çarptı ve öyle bir acı ifadesiyle elini kafasına götürüp ağlamaya başladı ki kucağıma alırken elinin kanlar içinde olduğunu da görünce eyvah dedim, kötü çok kötü. Eylül elini görmesin diye çaba sarfederken bir yandan da annecim çok mu acıyor, geçecek şimdi tamam mı, hadi şuraya oturup babayı arayalım, hemen gelsin gibi cümleler kuruyordum. O sırada yanından geçtiğimiz ortaokul çağlarında ki oğlan çocuğu da abla, başı kanıyor dedi. Evet canım deyip, oradan az uzakta ki banka otutturdum Eylül'ü. Eşimi aradım, kafası kanıyor hemen gel deyip buluşacağımız yeri söyledim. O sıra biraz önceki oğlan çocuğu, ebeveyn kontrollü bisiklette ki özürlü (galiba spastik) kardeşiyle yanımıza gelip ağlama tamam mı, bak geçti, iyi olacaksın tamam mı gibi cümleler kurarak Eylül'ü sakinleştirmeye çalıştı. Ben de teşekkür ederim abisi deyip, ufaklıkla gülüştükten sonra Eylül'ü kucağıma alıp buluşma yerine gittim. 

          Daha önce Eylül'e kanın önce akıp sonra durmasının pıhtılaşmak olduğunu söylemiştim. Eylülcüm acıyor mu dedim, az acıyor dedi. Artık pıhtılaştı annecim kanamıyor dedim, anne kanamıyor demi dedi. Kanayınca daha bir korktu yavrum. Büfenin yanından geçerken anne cips alalım dedi. Tamam dedim, birşeyi yok, kendine geliyor. Babanın yanına bir gidelim, O uygun bulursa alırız dedim. Sonra babasını gördü, baba kafam kanadı ama sonra pıhtılaştı şimdi hiç kanamıyor dedi. BAbası da biraz öpüp kokladıktan sonra acil servisin yolunu tuttuk. Baba cips alabilirmiyiz dedi, babası da hastaneden çıkınca alalım dedi Önce kontrol ettiler , röntgenini çekelim dikiş atalım dediler. Röntgen de birşey çıkmayınca yara bir temizlensin dediler. Yara temizlendikten sonra dikişe gerek yok gidebilirsiniz dediler.

          Eylül röntren filmini beklerken çiş yapmak istedi, bahçeye çıkardım. Girişte gel kafanın fotoğrafını çekeyim dedim. Çektikten sonra bakayım dedi. Korkupta ağlarsan baban bana çok kızar ama dedim, birşey olmaz dedi. Fotoğrafı gösterince de güldü ve aaa hiç bişey yokmuş dedi. Hastane çıkışında cipsini de yiyince hiç birşeyi kalmadı.

           Kaydırakta tutamadığım için kendimi suçladım doğal olarak. Babasına, ben tutamadım, tamamiyle benim hatamdı dediğimde, çocuklar böyle büyür Bahar düşe kalka, kendini hiç suçlama demişti. Ama Eylül akşam dedesiyle konuşurken, annem beni tutamadı , annemin suçuydu, annemin hatasıydı deyince kendimi daha kötü hissettim. Sonuç olarak verilmiş sadakamız varmış ki o düşüşe bu kadarla kurtardık.

          Akşam annemle konuşurken kuzenim Işıl'ın şiddetli karın ağrısı nedeniyle annemi arayıp ne yapması gerektiğini sorduğunu, anneminde hemen bir acil servise gitmesi gerektiğini söylediğinden bahsetti. Sahabta arayıp ağlamaklı Işıl'ın ameliyatta olduğunu söyledi. Işıl annemin aklına uyup hemen hastaneyle gitmekle çok doğru yapmış. Nitekim  durumu daha da ağırlaşmış. Hastaneye yatırmışlar, annesi hemen yanına gitmiş. Sabah 3'e kadar inleyip kusmuş, o saatten sonra da uyku ilacı vermişler. SAbah 6'da yine inlemeye başlamış. Saat 10'da ultrasona bakıp acil apandisit ameliyatına almışlar. Zira patlamak üzereymiş. Allah'a çok şükür O'nun da durumu gayet iyiymiş.

          

1 Nisan 2011 Cuma

Arkadaşlarımdan Güzel Haberler

          Dün arkadaşım mesaj gönderdi. "Baharcım, yarın Çağan bebek aramıza katılıyor" dedi. O kadar sevindim ki. Taaa liseden arkadaşım. İnsan bir tuhaf oluyor. Büyüyorsun, yuva kuruyorsun, çocuk geliyor haberini veriyorsun. Ben de sanki kardeşimin çocuğu oluyormuş gibi sevinç göz yaşları akıtıyorum. Doğru, kardeşim o benim.

          Geçenlerde başka bir arkadaşımla konuşuyorum. Eylül'ün kardeşini soruyor, darısı başına diyorum. Dur bakalım şimdi diyor. Dün bu arkadaşımla da konuştum. Sana bir haberim var dedi. Ben yine çığlık çığlığa. Nasıl sevindim anlatamam. Bu arkadaşım da liseden. Üçümüz aynı grubun üyesiydik.

           Lisede yaramazlıktan sürekli disiplin kurulunun kapısında bekleyen bizler bugün çocuklarımızı büyütüyoruz. Ve içimizden birisi bugün çocuğunu ilk kez kucağına alıyor. Anneler kervanına katılıyor. Kendi adıma, arkadaşlarım adına sonsuz bir mutluluk duyuyorum. Annelik dünyanın en güzel duygusu.