4 Nisan 2011 Pazartesi

Cuma Günü Eylül'ün Kafası, Kuzenin Apandisiti

           Cuma günü işten çıktıktan sonra Eylül'ü okuldan alıp parka götürdüm. Yukarıda sürekli gittiğimiz parka doğru yola çıkmışken Eylül kucağıma gelmek isteyince, bu halimle yokuş yukarı taşıyamayacağım için hemen geri dönüş yapıp aşağıda ki çok az uğradığımız parka gittik. Gitmez olaydık. 

           İki farklı kaydıraktan kaydıktan sonra sıra kapalı kaydırağa (tünel gibi olan) geldi. Ben de kolumda her zaman ağır olan çantam ve poşetimle Eylül'ü bekliyordum. Kapalı kısımdan çıktığında gördüm ki kafayı yukarı çarpmamak için yatarak ve kaydırağın dikliğinden çok hızlı bir şekilde kayıyor. Bu kız duramayacak diyip kollarımı uzattım tutmak için ama tutamadım ve Eylül o hızla ve yatar pozisyonda uçup yere düştü. Düştüğü yerde de kaydırağın ayakları için dökülen beton vardı. Kafasını betonun kenarına çarptı ve öyle bir acı ifadesiyle elini kafasına götürüp ağlamaya başladı ki kucağıma alırken elinin kanlar içinde olduğunu da görünce eyvah dedim, kötü çok kötü. Eylül elini görmesin diye çaba sarfederken bir yandan da annecim çok mu acıyor, geçecek şimdi tamam mı, hadi şuraya oturup babayı arayalım, hemen gelsin gibi cümleler kuruyordum. O sırada yanından geçtiğimiz ortaokul çağlarında ki oğlan çocuğu da abla, başı kanıyor dedi. Evet canım deyip, oradan az uzakta ki banka otutturdum Eylül'ü. Eşimi aradım, kafası kanıyor hemen gel deyip buluşacağımız yeri söyledim. O sıra biraz önceki oğlan çocuğu, ebeveyn kontrollü bisiklette ki özürlü (galiba spastik) kardeşiyle yanımıza gelip ağlama tamam mı, bak geçti, iyi olacaksın tamam mı gibi cümleler kurarak Eylül'ü sakinleştirmeye çalıştı. Ben de teşekkür ederim abisi deyip, ufaklıkla gülüştükten sonra Eylül'ü kucağıma alıp buluşma yerine gittim. 

          Daha önce Eylül'e kanın önce akıp sonra durmasının pıhtılaşmak olduğunu söylemiştim. Eylülcüm acıyor mu dedim, az acıyor dedi. Artık pıhtılaştı annecim kanamıyor dedim, anne kanamıyor demi dedi. Kanayınca daha bir korktu yavrum. Büfenin yanından geçerken anne cips alalım dedi. Tamam dedim, birşeyi yok, kendine geliyor. Babanın yanına bir gidelim, O uygun bulursa alırız dedim. Sonra babasını gördü, baba kafam kanadı ama sonra pıhtılaştı şimdi hiç kanamıyor dedi. BAbası da biraz öpüp kokladıktan sonra acil servisin yolunu tuttuk. Baba cips alabilirmiyiz dedi, babası da hastaneden çıkınca alalım dedi Önce kontrol ettiler , röntgenini çekelim dikiş atalım dediler. Röntgen de birşey çıkmayınca yara bir temizlensin dediler. Yara temizlendikten sonra dikişe gerek yok gidebilirsiniz dediler.

          Eylül röntren filmini beklerken çiş yapmak istedi, bahçeye çıkardım. Girişte gel kafanın fotoğrafını çekeyim dedim. Çektikten sonra bakayım dedi. Korkupta ağlarsan baban bana çok kızar ama dedim, birşey olmaz dedi. Fotoğrafı gösterince de güldü ve aaa hiç bişey yokmuş dedi. Hastane çıkışında cipsini de yiyince hiç birşeyi kalmadı.

           Kaydırakta tutamadığım için kendimi suçladım doğal olarak. Babasına, ben tutamadım, tamamiyle benim hatamdı dediğimde, çocuklar böyle büyür Bahar düşe kalka, kendini hiç suçlama demişti. Ama Eylül akşam dedesiyle konuşurken, annem beni tutamadı , annemin suçuydu, annemin hatasıydı deyince kendimi daha kötü hissettim. Sonuç olarak verilmiş sadakamız varmış ki o düşüşe bu kadarla kurtardık.

          Akşam annemle konuşurken kuzenim Işıl'ın şiddetli karın ağrısı nedeniyle annemi arayıp ne yapması gerektiğini sorduğunu, anneminde hemen bir acil servise gitmesi gerektiğini söylediğinden bahsetti. Sahabta arayıp ağlamaklı Işıl'ın ameliyatta olduğunu söyledi. Işıl annemin aklına uyup hemen hastaneyle gitmekle çok doğru yapmış. Nitekim  durumu daha da ağırlaşmış. Hastaneye yatırmışlar, annesi hemen yanına gitmiş. Sabah 3'e kadar inleyip kusmuş, o saatten sonra da uyku ilacı vermişler. SAbah 6'da yine inlemeye başlamış. Saat 10'da ultrasona bakıp acil apandisit ameliyatına almışlar. Zira patlamak üzereymiş. Allah'a çok şükür O'nun da durumu gayet iyiymiş.

          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder