30 Kasım 2010 Salı

Orman ve Deniz Hayvanları (Kara ve Su Hayvanları)

Eylülcüm bu hayvan nerede yaşar? Suyun için de mi, yoksa toprağın üstünde mi? Kara da mı yoksa su da mı? Kuşlar da havada yaşadığı için yukarıya yapıştırdı.
Hayvanına göre cevap verdi.
Ben bir kağıda deniz ve orman çizdim, orman ve deniz hayvanlarının stickerlarını önüne koydum. Yaşadıkları yere göre kendisi yapıştırdı. - Buda suda yaşar, denizyıldızı. Sebrayı zürafanın yanına koyucam, konuşsunlar. Aslanı buraya (sebrayla zürafanın yanına) koyucam, ham desin. Ondan sonra aslan su içmeye gitti.











Geometrik Şekiller Çalışması

Geometrik şekil bultakımızla yaptığımız eğlenceli bir çalışma. Önce yamukla başladık ama onun fotoğrafını çekmeyi unutmuşum. Bu neye benziyor Eylülcüm dedim, eteğe benzediğini söyledi. hemen yamuku çizdik kağıda etek oldu, sonra da kız çocuğu ile tamamladık. Sonra saksı yaptık, çiçek çizdik. Sonra korsan gemisi yapıp, korsan bayrağı yapışkanlı kağıtları yapıştırdık. Bu resimde dikdikdötdötgen(Eylülce)'den ve daireden çocuk yaptık.



Kendi mutfak dolabından kaşıkları çıkarıp, geometrik şekil yapmaya devam etti. Diğer çatalı da kare yapması için vermiştim.








Bu da masamızın dikdikdötdötgeninden ev, kaşıklardan da üçgen kapısını yaptı.








(Eklemeler)


Yamuktan etek, saksı,korsan gemisi, yarım daireden ay, portakal dilimi, karpuz. Diğerlerini misafirimiz çizdi.









Ev, ağaç, beşgenden, yamuktan, kareden kulübeler.









Kızımız kedisini kanguru gibi karnında taşıyor.









Çember ve daire.









Çocuk çizmesini çok seviyor. hepte gülen çocuk.









-Anne ayakkabı çizermisin.
-Nasıl çizicem?
-Nasıl çizicen biliyorrmusun? (Gidip ayakkabısını getirdi) işten bunun gibi.
Bende onun kadar güzel ayakkabılar çizdim.





-Anneeee bak ne yaptın.
- Aaaaa, ne yaptın kızım?
-Çocuk yaptım görmüyormusun?

Eylül'ün Hayal Dünyası ve Suluboya

Makyaj masasına bir gün önce tacından çıkardığı ufak dairelerle kelebek yapmış. Anne bak kelebek yaptım diye beni çağırdı.








Sonra biraz geliştirdik birlikte. Saçları toplanmış bir kız yaptık.









Tabakları kaşıkları masaya koydum. Diğer şeyleri hazırlarken anne bak çocuk yaptım dedi. Ağzını, burnunu gözlerini görüyorsunuz değil mi küçük çocuğun?







Kalp ve yıldız kalıpları hazırladım. Çok eğlendik yaparken.









Halası patates kesti bizim için. Patates baskısı yaptık.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Gün Gün Eylül'den İnciler

08.11.2010(19.15)
Anne, canıma fikir geldi.

12.11.2010 (18.58)
(Sevgili Hilal'in yaptığı polar ocağı mutfak kapısında açıp bana gösterek)
İnsan mı yaptı bunu, aydede mi?

27.11.2010
-Aaa anne yarım daire,
Aaa anne üçgen,
Aaa anne kare,
Ay anne ben bunu yapıcam. (Geometrik şekil yapbozunu yapmadan hemen önce)

27.11.2010(19.20)
- Anne Belinay bize gelsin.
-Hayır Eylül.
- Ama benim hiç arkadaşım yok.
- Haftanın 5 günü okuldasın, arkadaşların var.
- Ama anne evde benim hiç arkdaşım yok ki.
- Evde benim arkadaşım var mı Eylül?
-Var.
-Kim?
-Babam.

28.11.2010 (09.15)

Anne bir fikrim geldi. Kare yapıcam içi boş olacak. (Uğur böceği bul taklarını yaparken, parçaları kare yerleştirip, ortasını boş bırakacakmış)

28.11.2010

- Ya anne keşke öğretmenlerimde senin gibi baksa. Hiç senin gibi bakmıyorlar.
- Ben nasıl bakıyorum?
- İşte öyle güzel güzel bakıyorsun.
- Öğretmenlerin öğretmen gibi baksın, ben anne gibi bakayım. Hani onlar senin annen değil ya, benim gibi bakamazlar.

29.11.2010

Bu tacı niye kafama taktım, saçlarım önüme gelmesin diye.

25 Kasım 2010 Perşembe

Beslenme Çantası-En İyi On Roman

Beslenme Çantası en iyi 10 roman yarışması düzenlemiş. Tek bir şartı var, onu da şu şekilde açıklamışlar.

" Haftaya Perşembeye kadar bu gönderiye, "en iyi on roman" listesini yorum olarak yazanlar arasında yapılacak çekilişle 1 kişiye Edith Warton'un Masumiyet Çağı isimli romanı hediye edilecektir!"

Ben yorum yorum bıraktım ama tek amacım kitap kazanmak değil. Ben nasıl ki diğer yorumcuların en iyi on listesinden faydalanıyorum başkaları da benim listemden faydalanabilir, bir referans olabilir. Sizde ey iyi on roman listenizi eklemek istemez misiniz?

1) Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali)
2) Bülbülü Öldürmek (Harper Lee)
3) Fransız Teğmenin Kadını (John Fowles)
4) Mutluluk (Ömer Zülfü Livaneli)
5) Puslu Kıtalar Atlası (İhsan Oktay Anar)
6) Yapboz (jodi Picoult)
7) Muz Sesleri (Ece Temelkuran)
8) Kar Kursu (Glenn Meade)
9) Fikrimizin Rehberi Gazi Mustafa Kemal (Erol Mütercimler)
10) Madison County Köprüsü (Robert James Waller)
(Herhangi bir beğeni sırası yapmadım)

Öyle bir geçer zaman ki...

Türk kadının önüne sürekli Cemile gibi karakterler konulursa daha çoook eziyet görür. Cemile karakteriyle ne anlatılmak isteniyor? Namuslu kadın, kocası ne yaparsa yapsın sesini çıkarmaz, lütfen bizimle kal, bizi terk etme diye yalvarır, çocuklara ve kendisine zarar verse bile seviyorum ne yapayım der, kocasının parasıyla kocasının uygun gördüğü bir hayatı yaşar.

Hayır, ben Cemile'ye acayip gıcık oluyorum. Hapishaneden çıkıp evine gittiğinde kocasıyla sevgilisini evden atmaya kalktığında adam "sen kimi kimin evinden atıyorsun" demedi mi? Peki halâ bu kadın neye güveniyorda evin tapusunu almak aklına gelmiyor? Kayınvalidesi söyleyince de daha inşaat halindeki evin yarı hissesini ve tapusunu kabul ediyor. Şimdi adam hadi çıkın dese ne yapacak? Avukatın önünde diyecekti ki" Kardeşim ya evi verirsin, yada işi yokuşa sürerim, yok öyle bitmemiş evin tapusu falan". Kendin için söyleyemiyorsan çocukların için söyleyeceksin, isteyeceksin. Bana böyle diyen adam yarın bizi o evden de atar diye düşünmez mi insan. İyi kadın, namuslu kadın hep böyle zavallı bir çizgi mi çizmek zorunda.?

Türk filmlerinde kadını doğru düzgün bir yere oturtamadılar. Çalışan kadın, manavın bakkalın tacizine uğrar yada tecavüz ederler. Bir şekilde adı çıkar. Yok tam tecavüze uğrarken koca gelir, kadını pataklayıp sokağa atar. Zavallı kadın yıllarca çile çeker sonra da gerçek açığa çıkınca kocasının özrünü kabul eder. Yok ya çok fakir, çok zavallı ama çok iyi ya da zengin ve kötüdür.

Sonuç olarak ben bu Cemile'ye de Ali'ye de kıl oluyorum.

23 Kasım 2010 Salı

Fotoğraflar



Bayrama gitmeden önce evimizde yaptığımız kesme, yapıştırma faaliyetleri. Küçük kanguruyu Eylül kesti.



Işıl teyzesi/ablası fotoğraf peşinde. Eylül yine küs. Son zamanlarda şöyle böyle 2 haftadır çok asabi oldu. Ya bağırıyor ya vuruyor ya küsüyor yada hepsini birlikte yapıyor. (Gençlik Parkı)


Poz vermezdi pek ama bu akşam neşesi yerindeyken bayağı pozlar verdi. (GEnçlik Parkı)


Büyük anneannesinin evinde hamur açıyor.



Dün akşam sulu boyayla elimizi, yüz boyasıyla da yüzümü boyadık. Eylül'ün elindeki yüzü çekemeden kapkara yapıverdi. Bende mor ayakkabı yapıp Eylül'ü çıldırttım. "Eylül hanım bakın babam bana mor ayakkabı almış." Elele tutuşup aynaya gittik, konuştuk, sarıldık hatta. :)




Alnındaki kalbi sildim diye üzüldü. "Anne kalbi silme"

22 Kasım 2010 Pazartesi

38. Ay

Dün akşam babasına uyarıda bulundu:
Eylül: BAba sen bana niye küçük küçük bağırdın? Hani sen bana bağırmayacaktın?
BAbası: Hani sen bana cevap vermeyecektin?
Eylül: Ama öylemi yapılır? "Eylülcüm neden böyle yapıyorsun" demen gerekmiyormuy du?
Babası: Haklısın kızım, özür dilerim.

Bende bir köşede kıs kıs gülüyordum. Eylül değil yalnızca, Eylülcüm demeliymiş.

Gelelim bu yaş itibariyle Eylül'den haberlere:

- Okulunu özlediğini bayram boyunca iki veya üç defa söyledi. Arkadaşlarını da özlemiş. 9 gün tatilden sonra öğrencilerin zorlandığını söyleyen öğretmenlere katılmıştım ama Eylül, okulu ve arkadaşlarını özlediğini söyleyip, O okuldayken işe gitmeme izin vererek beni bayağı bir şaşırttı.

- Kitaplarla arası çok iyi. Umarım hep böyle olur. Ankara'ya her gittiğimizde Dost Kitabevi'ne uğrarız. Hadi kitapçıya gidelim dediğimde yaşasın der. Her akşam illaki kitaplarını okutur. 2 yıl önce okuduğum bebek kitaplarını, bazen canım kitap okumak istemediği zamanlarda okumaya kalksam, hayır onlar değil hani varya büyükler diye uyarır. Kitapları bazen İngilizce okumak istiyor. İngilizce okuycam diyip kitabı elimden alıyor uyduruyorda uyduruyor.

- Çişini kendi başına yapar. Banyodaki lazımlığına gider. Karanlıkta ışığı yaktırır. Çişini yapar, kilodunu çeker, ellerini yıkayıp gelir. Eğer kakasını yaparsa, bitince beni çağır tamam mı derim (çünkü kendi temizlemeye kalkıyor) tamam der, ben poposunu yıkarım, tuvalet kağıdıyla kurularım (iki gündür kendisi tuvalet kağıdıyla kuruluyor, kendisi aylardır yapmak istiyordu bunu). Kilodunu, pantolonunu çeker, sandalyeye çıkar, musluğu açıp ellerini sabunlar, kurular, iner. Bende o sıra lazımlık temizliği yaparım.

- Son zamanlarda televizyona sarmış durumda. Televizyon açıksa ve biz izlemiyorsak bi bakıyorum, geçmiş hatun aletin başına, dizileri filmleri izliyor. Bende hemen kapatıp odasına postalıyorum. yalnızca odasında ki cd oynatıcısında illaki birşeyler izliyor. Ve izlerken iğde yemeye bayılıyor-uz. Sürekli aynı filmleri izliyor ve ezberliyor.

- Kitapları da aynı şekilde ezberliyor. Benim, elini koyduğu için okuyamadığım yerleri ezbere söylüyor.

- Uzun zamandır yapmasakta kek yapmaya bayılıyor.

- Salona pek oyuncak getirmiyor. Getirmesini istemediğim için uyarıyorum. Mutfağa ve salona getirdiği zaman toplayıp, odasına gönderiyorum. Diğer yerlere (banyo ve tuvalete de sokmuyor) yasak yok.

- Oyun hamuru, kesme yapıştırma işleri, dergi çalışmaları, boyama işlerini çok seviyor. Kafa, göz, kirpik, çiçi (saçların iki yandan bağlanması) çiziyor. Dün akşam çok güzel kalp çizdi. Dergi yapacağı zaman ödevimi yapayım, dersimi çalışayım diyor. Makas kullanımı çok iyi. Şekilleri çok güzel kesiyor.

- Hergün odasındaki takvimi yapıyoruz. Ben unuttuğumda "anne, biz neyi unuttuk, gel göstereyim" diyerek odasına götürüp, yaptırıyor.

- Benim yazı yazmamdan etkilendi ve sürekli, senin yaptığın gibi yapıyorum deyip, kağıtlara karalama yapıyor. Yazı yazıyor yani. Ve bunuda soldan sağa doğru yapıyor.

- Gözlem yeteneği çok iyi, ezberide öyle. Çocukların öğrenmesi dikkatli dinlemelerine, incelemelerine ve gözlemlerine dayalı. Ben okuyarak ezberlemeye çalışıyorum şarkılar,ı Eylül dinleyerek.

- Hayvanları çok seviyor ama babasıyla birlikte korktuğumuz için çocuğun cesaretini kırıyoruz. Yanımızda korkmayan bir hayvansever varsa rica ediyoruz Eylül'ü yaklaştırması için.

- SEvgi dolu ve merhametli. Kandırılması da kolay ayrıca. Bağırıp çağırırken, şöyle olabilirmi dediğimizde hemen yüzü gülüveriyor, kabul ediyor.

- Son zamanlarda doğru düzgün yemiyor. Yedirirsen yiyor. (neredeyse 2-3 haftadır geçmeyen hastalığına bağlı olabilir. Burun tıkanıklığı ve akıntısı, öksürük) Bazen ağzındakileri çok büyük oldu, ısıramadım diyerek eline çıkarıp masaya koyuyor.

- Belinay'la Büşra geldiğinde odası çok dağılıyor. Niye dağıttınız diyorum Eylü dağıttı diyorlar. Nİye dağıttın Eylül diyorum Belinay merak etti onları diyor. Önce dağıttığınızı toplayın, sonra başka oyuncakları çıkarırsınız diyorum. Yalnızken dağıtmıyor ama arkadaşları varken çok dağıtıyor. Bende hepsine toplatıyorum.

- OİP ile Evren'in yaptığı Ninni'yi çok seviyor. Kendi kendine söyleyip duruyor.

- Mantıklı veya mantıksız, anlamlı veya anlamsız kendi bestelerini yapıyor. Sürekli ama sürekli konuşur gibi uydurduğu şarkılarını söylüyor. Ve ben henüz doğru düzgün kaydedemedim bunları.

- 18'e kadar rahatlıkla sayıyor. 18den sonra 14-15-16-17-18-14-15... diye bozuk plak gibi devam ediyor. Kurtarmak için araya girip 19-20 demem gerekiyor.

- Aylardan Eylül dediğimde Kasım, ARalık diyor. Ekim'i atlıyor. bu günlerde ayları ezberletmeye çalışıyorum. Aldığım takvim bu konuda çok işe yarıyor. En azından görüyor, anlamlandırıyordur.

- Trafik lambasını kontrol ediyor. Baba kırmızı yanıyordu, neden geçtin diye bağırıp duruyor. Babası da yeşil yandı ya kızım, o yüzden geçtim diyor. BAbası şarkı uydurdu" Kırmızı da duralım, yeşilde geçelim, sarı yanınca da hazır olda bekleyelim" Tabii sarı ışıklar sarıdan ziyade turuncuya benzediği için önce turuncu ışık diyordu. Sonra uyarınca sarı demeye başladı.

İş yerinde tam konsantre sağlayamadığım için aklıma bu kadar geliyor. Sonra ekleyeceklerim olursa buradan devam ederim.

15 Kasım 2010 Pazartesi

İyi Bayramlar

Herkesin Kurban Bayramını Kutluyorum. Biz bayram münasebetiyle buralarda olmayacağız büyük ihtimal. Büyüklerimizi, sevdiklerimizi ziyarete gideceğiz. Darısı isteyen herkese olsun.
(Bide bugün üst kat komşum telefon açıp test yaptırdığını ve pozitif çıktığını müjdeledi. Çok heveslendim. Ne güzel bir bayram hediyesi. Apartmanda önce 4. kattaki hamile kaldı, şimdi 3. kattaki. 2. katta da ben varım. :)) )

Leydi ve Sokak Köpeği

Bugünlerde hergün bu çizgi filmi izliyor. Bitiyor ve anne bir daha diyor. Bugün bi baktım ezberlemiş. Kesip , yapıştırma yaparken farenin kulakları dedim. Hemen çizgi filmden bir replik söyledi: Kulağa hoş geliyor ama, aması ne, küçük bebeğe kim bakacak. Anne ben kulağa hoş geliyor ama diyim sen aması ne de. Tamam. Repliğe bende katıldım böylece. Filmi izlerken de bir baktım sokak köpeğinden önce repliği söylüyor. Ne oldu sana bebek? :) Çocuklar tekrarı sever derlerdi. Sonucu bildikleri şeyleri görmeyi severler derlerdi. :) Demek böyle birşeymiş bu tekrar ve faydaları.

Aman Dikkat!




Yanındaydım. Kıyafetlerinden birini katlıyordum. Aramızda bir metre yoktu. Birden bire oldu herşey. Yukarıda ki duvarla yatak başlığının arasına düştü ve sıkıştı. Tek isteği yatak başlığına oturup duvara yaslanmaktı. Arada sıkışıp kaldı. Hemen ellerinden tutup yukarı çektim. Biryerin acıyormu dedim sıkı sıkı sarılırken kafam acıyor dedi. Ara biraz daha olsaydı, kıç üstü yere yapışacaktı. Nasıl çıkarırdım bilmiyorum. Korktu da yavrum.



GEREKİYOR:

Bulaşık makinesini yerleştirirken bıçakları ve çatalları keskin kısımları aşağıya bakacak şekilde koymak gerekiyor. Örtülerin üstüne, örtüyü çekerse kafasına,ayağına düşecek ağır nesneler koymamak gerekiyor. Ütüyü değebileceği yerlere koymamak gerekiyor. Camdan veya balkondan sarkmaması için sandalyeleri bu ortamdan uzak tutmak gerekiyor. Prizlerle oynamasına engel olmak gerekiyor. Çamaşır makinesi çalıştırmadan önce içini kontrol etmek gerekiyor. Elektrikli süpürgeyi çalıştırıp hortumu kendi ve arkadaşının ağzına sokmaması için dikkat etmek gerekiyor. TEzgahın üstüne, ulaşabileceği yerlere yakıcı, yanıcı, zehirli, keskin, sivri şeyler koymamak gerekiyor. halıların kaymasına engel olmak gerekiyor. Su dolu kovayla yalnız bırakmamak gerekiyor. Klozete dikkat etmek gerekiyor. Sandalyede kudurmasına izin vermemek gerekiyor. Oyun olsun diye kucakta kendinisi birden bire geriye atmaması gerektiğini öğretmek gerekiyor. Yemek, meyve, çerez yerken yakınıda, göz önünde tutmak gerekiyor. Elinde camla koşmasına izin vermemek gerekiyor. Ocağın önüne tencere, çaydanlık, cezve, tava koymamak gerekiyor. Yola fırlamasına engel olmak, herzaman kaldırımda yürümesini sağlamak gerekiyor. Emniyet kemerini takmak gerekiyor. Yüksek yerlere tırmanmasına engel olmak gerekiyor. Bıçakla, çatalla, makasla koşmasına veya yürümesine izin vermemek gerekiyor.


Herzaman dikkatli olmak gerekiyor değil mi? İnsanın aklına gelmeyen başına geliyor. Allah hepimizin yavrusunu korusun.


"Tedbirli Olmayı Öğreniyorum" kitabı bizim çok işimize yaradı. Yaramaz çocukların neler yaptığını, ve nelerin yapılmaması gerektiğini kitabı okurken öğrendi. Tavsiye ederim.

Livaneli-Mutluluk

Töreye kurban edilmek istenen Meryem, töreyi uygulaması beklenen Cemal ve bunlardan apayrı dünyası olan Prof. İrfan Kurudal. Üçünün hayatı bir noktada kesişir ve hiç tahmin edilemeyecek bir sona ulaşır. Meryem'in en büyük üzüntüsü ise Allah'ın kendisini hiç sevmediğini düşünmesidir. Kitapta üçünün bakış açısı ayrı ayrı anlatılmış. Karakterleri böylelikle çok yakından tanıyorsunuz.
Kitaptan altını çizdiğim kısımları paylaşmak istiyorum.
- Uyuyan Endymion'u anlatıyordu. Endymion bir çobandı ve ay tanrıçasına aşık olmuştu. Tanrıları bu yüzden onu cezalandırdılar. Cezası kendi kaderine yine kendisinin karar vermesiydi. Bu ceza Endymion'a çok ağır geldi ve sonsuza kadar genç olarak uyumayı seçti.
- Hayat bilinmez olmalıydı; nasıl yaşayacağını, ne zaman kaza geçireceğini, hangi hastalıklara yakalanacağını, nasıl öleceğini bilen bir insan, Endymion'un kaderini paylaşıyor demekti ve dünyadaki hiçbir ölümlü, bu yükü taşıyamazdı.
- "Metanoya" kavramıydı bu. Daha önce duymamış olmasına şaşmıştı ama sonraları çok az kişinin bunu bildiğini öğrenip rahatlayacaktı. Metanoya, kendinin ötesine geçmek, kendini aşmak, kendi olmaktan çıkmak gibi bir anlam içeriyordu.
- Eğer bu tanıdık dünya olmasa, kendilerini bir mahzende büyütülüp sonra birdenbire kent meydanına atılan Kaspar Hauser gibi hissedecekleri kesindi.
- 17. yüzyılın büyük Osmanlı vakanüvisi Naima köçek denilen genç oğlanların saçlarını uzatarak, göğüslerini açıta bırakan giysiler giyerek, kıvırıp raksederek şarkılar söylediklerini, bunları seyredenlerin kendinden geçtiğini anlatıyordu. Aynı şeyler şimdi de oluyordu. Pop müziğine oryantal ritimler katan oğlan şarkıcılar yine aynı giysilerle, kadınca kıvırıyorlardı vücutlarını ve toplum bunlara bayılıyordu. Geçenlerde halk arasında yapılan bir ankette, yılın erkek şarkıcısı olarak bir eşcinsel, yılın kadın şarkıcısı olarak da cinsiyet değiştirerek kadın olan bir erkek seçilmişti. Profesörün incelediği Bahname'ler ve Mercümek Ahmed'in kitapları Osmanlı'daki yaygın erkek eşcinselliğini, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde anlatıyordu.
- Eee, dört karılı ve bol cariyeli Osmanlı döneminden, elli-altmış yılda tekeşliliğe geçmek kolay olmuyordu doğrusu. Bu da, erkekleri böyle çareler bulmaya itiyordu. Sünnet ve limon sayesinde AIDS'ten de kimse korkmuyordu nasıl olsa.
- (Ölüm orucu tutan birisi) "Biz içeride teker teker öldükçe halk uyanacak ve hükümet üzerinde büyük bir baskı uygulayacak. Bu bir siyasi mücadele biçimi. Kendi bedenlerimizi yok ederek mücadele ediyoruz. Ödediğimiz bedel, halkın ödedikleri yanında çok küçük."
- Acaba yüzyıllardır Alevilerin içine zehirli bir yılan gibi çöreklenip kalmış olan haksızlığa uğrama duygusu mu bu çocuğu, okulda örgüre girmeye itmişti.
- Ayrıca o dağlarda bulunmayan, başının üstünden mermi geçmeyen, attığı her adımda mayına basmaktan korkmayan, üç gün üç gece yağan yağmurda iliklerine kadar ıslanmayan birisine ne anlatabilirdi ki?
- Bu memlekette Türk-Kürt ayrımı falan yok. Bunları kaşımasınlar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türk'tür. Bak Amerika'da da zencisi, beyazı, İspanyolu, bin bir çeşit insan var ama onların hepsi Amerikalı değil mi? Biz de Türk'üz işte ve vatanımızı kimseye böldürtmeyiz.
- Aslına bakılacak olursa, milyonların göçünden sonra en büyük Kürt şehirleri İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin, Antalya olmuştu artık. Ve buralarda Türk-Kürt çatışması yoktu.
- .............. zalimlik bir tercih değil, yapılan işin gereğiydi.
- .............. ama İslam'ı bir intikam dini haline getirenlerden kendini sakın; bunlara inanma. İslam kelimesi teslim olmak demektir ve bir barış dinidir. Eğer İslam'ı anlamak istiyorsan, Kuranıkerim ve peygamberin hadislerinden ve sünnetlerinden başka hiçbir şeye itibar etme. Çünkü İslamiyet, din-, mübindir; yani açık bir dindir. Siyaset dini bozar, içine nifak tohumları eker; bid'attir.
-................ bu deccallere günlerini gösterecekler'di. Ankara'daki Kemalist deccal rejimi, iman dolu kızlardan oluşan bu ordu karşısında dağılacak ve yenilecekti.
- Akılları sıra İran gibi Türkiye'deki İslam devrimini başörtüsü isyanıyla başlatacaklardı.
- Gazetelerde sık sık Türkiye'deki uygulamaları eleştiren yazılar çıkıyordu. Namus cinayeti işleyenler eğer yakalanırlarsa Türk Ceza Kanunu'nun taammüden adam öldüremyi kapsayan 450. maddesinden hüküm giymeleri gerekiyordu. Bu suçun cezası da idamdı. Ama hakimler 59. maddeye göre takdir yetkilerinin kullanıyor ve cezayı hafifletiyorlardı. Zaten infaz yasasıyla hapiste geçirecekleri süre azalıyor ve sık sık çıkarılan af yasalarıyla da serbest kalıyorlardı. Yani adalet, töre cinayeti işleyenlere anlayış gösteriyor ve onları koruyordu.
- Çünkü halk salak ve saf. Halkın salak olduğu bir ülkedeki demokrasi de diktatörlük ve seçimle gelen krallar demektir.
- Karı koca kavgası yapacaksınız, arada bir bağırsaklarınızın bozulduğundan şikayet edeceksiniz, hangi ilacın gaza daha iyi geldiğini konuşacaksınız; sonra bütün bunlar bir anda bitecek ve mum ışığında karşılıklı göz göze bakarak birbirinize ayılıp bayılacaksınız. Bunun da adı romantizm saati olacak. Hiç böyle şey olur mu?
Nası, güzel mi? Kitapla film birbirinden farklı. Son farklı, gidişat farklı. Kitabı tavsiye ederim.

12 Kasım 2010 Cuma

Yardımlaşma

Bu günlerde Eylül'e yardımlaşmanın ne kadar güzel birşey olduğunu öğretmeye çalışıyoruz. Kendisi birşey yaparken yada yapacakken O'na yardım edilmesine çok sinirleniyor. Boya yapmak istediğinde, eğer "anne sen getir" dememişse ve ben boyaları masaya getirmişsem olay çıkıyor. Masayı dağıtıyor, kollarını göğsünde kavuşturup, başka odaya veya banyoya gidip suratını buruşturup, boynunu büküp duruyor. Sinirleniyor. "kızım sadece yardım etmek istemiştim, sen yapabilirsin biliyorum ama sen kağıdı getirirken bende boyaları getirmek istemiştim" diyorum. Nafile. Biraz sonra hiçbirşey olmamış gibi geliyor, ya boya yapıyor ya başka birşey. OKuldan aldığım birgün, bir kız arkadaşının kendisine boya kalemi getirdiğini söyledi. Aldın mı dedim, hayır dedi. Neden dedim. Ben ondan istememiştim, kendim alacaktım dedi. Ne yaptın dedim, gidip kendim başka renk bir kalem aldım dedi. O sana yardım etmek istemiş, sen alabilirsin ama sen yorulma diye kendisi getirmiş dedim. Böyle örnekler çok fazla. TAkvimde ki günleri kendisi değiştirmek istiyorsa, ben elimi sürünce hemen dağıtıveriyor. Bağırıyor, çağırıyor, tükürüyor, bööööööööö tarzı bişeyler yapıyor, küsüp başka bir odaya gidiyor. Anlatıyorum, bunun adının yardımlaşmak olduğunu söylüyorum. Yardım istiyorum ve sonunda bana yardım ettiği için teşekkür ederim. Ben aslında yapabilirdim ama sen yaparak bana yardımcı oldun, teşekkür ederim, beni çok mutul ettin, ben çok mutlu oldum Eylülcüm diyorum. HOşuna gidiyor. Bazen ben istemeden bana yardım ettiğinde, bak sana yardım ediyorum/ettim diyor. Teşekkür ediyorum. Yardımlaşma hakkında konuşuyoruz, dinliyor, uyguluyor. Halâ kendisine yardım edildiğinde kızıp tepki gösteriyor. Kendisi yapabiliyorken başkasının yapmasını, kendisinin yapamayacağını düşündüğümüzden yaptığımızı sanıyor. Yapabildiğini göstermek, ispat etmek istiyor. Çünkü yapabilmek O'nun için büyüdüğünün göstergesi. Hergün elli defa sandalyenin üstüne çıkıp, bakın ben ne kadar büyümüşüm demi diyor. Oooooooooo çok büyümüşsün diyoruz. Büyümek çok önemli O'nun için. Yardımlaşmak değil. Kendisi yardım edebilir ama kendisine asla. Yada büyükler yardım ettiğine göre kendisi yardım edebilir ama yardım almaz. Çünkü küçükler alır yardımıl. Kısa bir sürede artık kendisine yardım edilmesine sinirleneceğini sanmıyor. Çok önemli bir sorun da değil bence. Sadece üzüldüğü bir konu ve O'nun üzülmesine dayanamıyorum.

11 Kasım 2010 Perşembe

Aksaray'da Kan İhtiyacı

Nurturia'dan bir arkadaşımızın tanıdığıymış. 3 aylık Zeynep'in kalp ameliyatı için kana ihtiyaç varmış.

Kan verilecek kişi bebek: Zeynep Kızıltaş
Anne: Nevin Kızıltaş Tel: 05326773693
Baba: Kazım Kızıltaş
Kan Grubu: B Rh –

Cuma günü(12.11.2010) 08:00- 17:00 arası 29 Mayıs Hastanesi/ Aksaray vatan da kan alınması gerekiyormuş. Uygunluğuna bakacaklar.
Bebek cumartesi günü ameliyat olacak. Kanı uygun çıkanlar sabah 8;00 de cumartesi günü hastanede olması gerekiyor.

10 Kasım 2010 Çarşamba

..........

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü saygı ve özlemle anıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Mİlleti denir. Ne Mutlu Türküm Diyene.

8 Kasım 2010 Pazartesi

İzlediğimiz Filmler

Eylül'e aldığım ilk cd Küçük Deniz Kızı'ydı. Son zamanlarda çok izlemesek bile 1 yıl idare edecek kadar izlemiştik. Bundan sonra favorimiz Buz Devri 1,2, 3'dü. Günlerce izledik. Sürekli izledik, hep izledik, izledik, izledik. Eylül bak bu var bunu izleyelim, hayır Buz Devri, şunu izleyelim, hayır buz Devri. Şimdilerde de Leydi ve Sokak Köpeği favorimiz. Sabah kalkar kalkmaz anne izleyelim diyor. OKula gidiceksin, hazırlanman lazım, olmaz diyorum. Ama akşam illaki bir cd bile olsa izliyor.

Dedesinin aldığı Dondolino sallanan koltuğunu da odasındaki televizyonun karşısına koydum, film koltuğu oldu. Yayıla yayıla oturup film izliyor. Arada bir tepsiye meyvelerini koyuyorum, keyifle izlerken zevkle yiyor.



Benim izlediğim filmlere gelince. Aylar önce Adalet Peşinde'yi izledim. (buradan sonraki iki cümle film hakkında ipucu vermektedir) Sonunu beğenmedim ama sonuna kadar çok güzeldi. Amerikan filmlerinin saçma sapan sonu, Amerikan adaleti asla yanıltılamaz, asla yanılmaz falan.

Geçenlerde Ahmet Ümit'in Sis ve Gece'sini okudum. Ardından filmini izlemek istedim. Yarısını izledim ama henüz tamamlayamadım. İnşallah en kısa zamanda sonunu getiririm.

Son olarak Ejderha Dövmeli Kız'ı izledim. Kitabını çok beğenmiştim. Filmini de çok beğendim. Harika bir film olmuş. Tavsiye ederim.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Kuma

Pazar günü Eylül'ü park park gezdirdim. Buradaki parkların birinde çocuklar için cimnastik aletleri koymuşlar, çok şirin olmuş. Eylül onlarla ilgilenirken kadının teki laf açtı. Şuradaki kadınlar (kamelyadakileri gösteriyor) orada oturuyor, çocukları da tepelerde geziyor. Ben bağırınca in oğlum demeye başladılar. Devlet yapmış, gerisi bize kalıyor. Biz sahip çıkmazsak ne olur buraların hali dedi. Sonra o civarda oturup oturmadığımı, nereli olduğumuzu, neler yaptığımızı sordu. Hafiften sohbet ediyorken iki kadın daha geldi. Çocukların dönme dolap gibi kullandıkları alette hep birlikte otururken konu çocuk sayısına geldi. Dört çocuğum var dedi, şuradaki morlu, buradaki kırmızılı diye gösterdi. Kadınlardan biri ne işin vardı da dört tane doğurdun deyince, peh ben hiç doğurmadım ki dedi. Üvey mi bunlar dedim. Benim hiç çocuğum olmadı, kumamın bunlar dedi. İki anneli bunlar dedi. Kadının belki parası yoktu, tedavi olamadı, belki kocası tedaviyle çocuğu kabul etmedi, belki tedavi olmaya çalıştı ama olamadı bilemiyorum. Ama doğurmuş olmayı istediğini düşündüm. Eylül kaydıraklara giderken beni de çağırdı, sohbet yarım kaldı. Klişe bir düşünce belki ama ne hayatlar var diye düşündüm.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Nİğde Hayvan Barınağı

Şimdi facebookta hayvan severler grubunun başlığını görünce şoka girdim. Daha geçenlerde hasta bir köpeği almaları için Nİğde Belediyesi veteriner hekimiyle görüşmüş, köpeği barınağa gönderttmiştim. Ne kadar yanlış yaptığımı bu haberle öğrenmiş oldum. Zavallı hayvanlar. Bu sokak köpeği, bu sahipsiz zavallılar için sizde aşağıda ki dilekçeye imza atarsınız diye düşünüyorum.

http://www.sessizkalmasucaortakolma.com/dilekce/dilekce_detay.asp?id=730&DURUM=2

http://www.facebook.com/home.php?#!/notes/hayvan-severler/nigde-cigrindan-cikti-bir-imza-ile-siz-de-vahsete-dur-deyin-/457933297569

Nurturia, Doğum Günün Kutlu Olsun

Uzun zamandır (Nurturia zaten 1 yaşında, ne kadar uzun olabilir ki) üyeyim bu siteye. Yalnız kaybım büyük çünkü bütün özelliklerini sonradan fark ettim. Gruplara girebiliyorsun, kendin grup kurabiliyorsun, sorular sorup, cevaplar verebiliyorsun, mesajlaşabiliyorsun. Özel, genel halinden bilgi verebiliyorsun. Yani başka insanların tecrübelerinden faydalanıp, kendi tecrübelerini paylaşıyorsun. Bu özelliklerin çoğunu yeni farkettiğim için kaybım büyük. Ama geç veya erken bu sitede olmak bana çok şey kattı.

Nurturia'nın doğum günü kutlu olsun. İyi ki doğdun. İyi ki birlikteyiz.

Takvim


Yelken oyuncaktan takvim almıştık. Biz aldık, dedesi parasını ödedi. Başka türlü alamazdım zaten. En üstte Ramazan'da GEnçlik Parkı'nda Eylül'ün Ebru sanatçısı bir ablayla birlikte yaptığı ilk Ebrusu. Allta solda kendi başına yaptığı ikinci Ebrusu (son vuruşu yine abla yaptı), sağda ki de Bekir amcasının verdiği fotoğraf. Askı da lastik tokalarını astğımız kurdele var. Şimdi takvimin hemen yanında "Eylülcüm seni çok seviyorum" yazılı bir kart da var.

Cumhuriyet Bayramı

Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamaya Meliha teyzesi ile birlikte gittik. Bando takımını ben çok severim ama Eylül çok gürültü olduğu için biraz rahatsız oldu. Komşunun çocuklarını kortejde görünce aaa Tekincan abi, Büşra abla dedi, mutlu oldu. sonra da hadi gidelim dedi. Bayrak alıp Eylül'ün odasını süsledik. Babama hediye edilen el yapımı Atatürk tablosu yıllardır salonda duruyordu, bu bayramda Eylül'ün odasına aldık. Yazın anneannesi yada dedesinin aldığı ışıklı Türk Bayrağını da Türk Bayraklı balonla duvara yapıştırdık. Camımızı da süsledik.


Odasının camı




Önden, sağdan ve soldan görüntü farklı.


Bu da duvarı.

Okuduklarım

Son zamanlar okuduğum kitapları listelemek istedim. Erol Mütercimler'in Fikrimizin REhberi Gazi Mustafa Kemal kitabını baştan okumak üzere dolaba kaldırdım. Okumak isteyenlere tavsiye ederim, çok güzel bir kitap. Keşke yazar seri halinde yazsaymış, 1200 sayfayı okumak zira zor bence. Gelelim listeye:
1) Çocuk Eğitimi Sanatı Emel Çakıroğlu Wilbrant
2) Sis ve GEce Ahmet Ümit
3) Aile ONuru Robert B. Parker
4) Orman Harlan Coben

Montessori Felsefesi ile ilgilenenlere Emel Çakıroğlu Wibrant'ın kitabını tavsiye ederim. Çok güzel anlatmış. Maria Montessori kimdir, neler yapmıştır, hangi yollardan geçmiştir, nelerle mücadele etmiştir, kimlerden etkilenmiştir. Sonra da uygulamaları, materyalleri geniş bir şekilde anlatmış.

Sis ve GEce; Ahmet Ümit'in okuduğum ilk kitabı. Bayıldım. Ahmet Ümit'in diğer kitaplarını da bu vesileyle okumayı planlıyorum.

Aile Onuru; yazarın okuduğum ilk (yanılmıyorsam )romanı. Okunmasa da olur. Çok önemli değil.

Orman; Bayıldım. Çok güzel. Heyecanla okudum. Tavsiye ederim. Harlan Coben'in de diğer kitaplarını okumayı planlıyorum.

Şu anda Ömer Zülfü Livaneli'nin Mutluluk kitabını okuyorum. 48. basımını. Şimdilik iyi gidiyor, kitabı okuyunca tavsiye durumuna değineceğim.